17 Ekim 2013 Perşembe

Neden Boşanıyoruz?




Bu aralar çevremde en çok konuşulan konu “boşanma.”
Çok sinir bozucu zira hep sevdiğim insanlar ayrılıyor veya ayrılmak zorunda kalıyor ve olan arada kalan çocuklara oluyor.  
Herkes başta ne umutlarla evleniyor; aileyle tanışma ve düğün heyecanı, gelinlik seçimi, düğün organizasyon hazırlıkları, davetiyeler, yemekler, balayı, yeni eve yerleşme, arkadaşlardan ziyaretler derken cicim ayları bitiyor ve hayat rutine girmeye başlıyor. Aslında perde iniyor, sahne kapanıyor ve diğer oyuncuyla perde arkasında başbaşa kalınıyor.
Eşler arasındaki aşk, sevgi, anlayış ve saygı güçlü değilse ve hatta çalışanların işleri de yoğunsa, bir de bakıyorsunuz ki tek evde iki ayrı hayat yürütmeye başlamışsınız. Bu film hemen hemen her evde değişik senaryolarda görülüyor. Genelde filme kısa süre içinde bir de çocuk oyuncu ekleniyor. İşte esas heyacanlı sahneler bundan sonra başlıyor.
Esasında evlilik yürütmeyi şirket yönetmeye de benzetebiliriz. İki ortaklı bir şirket düşünün mesela. Kararları ortak alıp, ortak uygulamanız gerekiyor. Birbirinizin hak ve sınırlarını ihlal etmemeniz bekleniyor. Yönetim için eşler arasında iş dağılımı ve görev paylaşımı yapmazsanız ve “evlilik şirketi” tek kişinin üstüne yıkılırsa, işte o zaman fena! Çünkü çatlak sesler ve yönetimi ve yapılan icraatları beğenmemek gibi problemler yavaş yavaş su yüzüne çıkmaya başlıyor.
Bu konuda yazacak çizecek çok şey var. Benim esas eğilmek istediğim konu, modern çağda evlilik şirketini bir şekilde yürütmek istemeyen veya yürütmekte zorlanan eşlerin (erken) pes ederek veya diğer eşe tahammül etmemeyi seçerek veya sadece mevcut rutin düzenden sıkılırak 'boşanmayı' ortaklıktan çıkış yolu olarak görmeleri.
Son dönemlerde Türkiye’de ve aynı şekilde İngiltere’deki evliliklerde görülen adeta kimsenin bir diğerinin kahrını çekmek istememesi. Eskidenmiş o çocuklar için idare etmek, sosyal çevrelerde boşanma hoş karşılanmadığı için direnmek veya hanımların para kazanma gücünün zayıf olması veya hiç olmaması nedeniyle evli kalmak.  Günümüzde eşlerin her ikisi de para kazanıyorsa, baktılar iş yürümeyecek, ne diye uğraşacağım şu iki günlük hayatta, alırım başımı giderim cümlesi her iki tarafça zikredilen bir cümle haline gelmiş durumda.
Biraz istatistik inceledim. Türkiye genelinde 2006 yılından 2011'e kadar gerçekleşen boşanmaları inceleyen Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı, son 6 yılda boşanma sayılarının ciddi oranda arttığını tespit etmiş. Verilen bilgilere göre 2006 yılında 93 bin çift boşanırken 2011 yılında bu rakam 120 bine ulaşmış.  Boşanan kadınların yüzde 31.9'u, erkeklerin de yüzde 34.8’i aldatma nedeniyle boşanmış.  Tabi herkes aldatmıyor. Peki geri kalan yüzdelerde durum ne?
Genelde gördüğüm ekonomi düzene girdikçe, kadın ve erkeğin cebi doldukça, modern yaşam bizi, çocuklara rağmen, kendi mutluluğumuzu seçmeye itiyor.  Ama işin içinde aldatma, saygısızlık veya onur kırıcı başka bir hareket yoksa, aradaki sorunları çözmek için uğraş vermek lazım diye düşünüyorum. Tüm uğraşa rağmen yine bir noktaya gelinemiyorsa zaten o durumda yapacak bir şey yok demektir. Fakat bizler yukarıda sıraladığım adımları atmadan çoğu zaman bitti demeyi tercih ediyoruz, zira tahammül etmeyi ve gerekirse evliliklerimizi kurtarmak için savaşmayı bıraktık.  Acaba eski dönemlerde çeşitli zorluklara rağmen evlilik yürütmeye çalışan büyüklerimizin bizim bilmediğimiz bir sırları mı vardı?  Ne dersiniz?
Sevgilerimle,
 
Yeşil

 


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder