29 Kasım 2013 Cuma

Ne Kadar Şanslı Olduğunuzun Farkında Mısınız?


Evimize günlük yardıma gelen Filipinli hanım geçenlerde hayatında ilk defa 2010 sene sonunda Londra’da ‘kar’ gördüğünü söyledi. Konuşurken konudan konuya atladığımız için önce dediğini dikkate almadım. Aradan 2-3 dakika geçtikten sonra jetonum düştü. Aaaa nasıl yani ilk defa kar gördün dedim? Sonra kendi sorumu kendim cevapladım. Londra’ya gelene kadar hiç dört mevsimin yaşandığı bir ülkede yaşamamıştı.  Dolayısıyla da 43 yaşında karla tanışması çok normaldi. O gün çok mutlu olduğunu, bizde işi bittikten sonra arkadaşlarıyla buluşup bütün gün karda yürüdüklerini ve çocuklar gibi kartopu oynadığını anlattı. O zamanlar henüz yakın değildik. Dolayısıyla da bu heyecanını benle paylaşmamıştı. Ben hay allah kar başladı tüm ulaşım kilitlenecek diye üzülürken meğer o ne büyük bir sevinç yaşıyormuş da haberim yokmuş!

http://www.urban75.org/blog/london sayfasından alıntıdır
O konuşmadan sonra biraz düşünme fırsatım oldu. Hayatımızdaki pek çok şeyi nasıl olağan kabullendiğimizi ve çoğu zaman ne kadar şanslı olduğumuzun farkında olmadığımızı hissettim.  Büyük şehirlerde yaşayan bizler için hayatın olağan akışındaki sıradanlıklar bazı insanlar için bir ilk veya önemli bir değer aslında. Bazen, dünya üzerinde kendimiz haricinde insanlar olduğunu unutuyoruz. Kendi fanusumuzda sahip olduklarımızı sanki herkes sahipmis gibi düşünebiliyoruz. Bu bilinçli bir hareket değil tabi fakat öyle görüp büyüdüğümüz için bize olağan geliyor. Bizler farketmesek de aslında çevremizde hep dağlık alanda yaşadığı için ilk kez deniz görünce heyecanlanan, bugüne kadar parası olmadığı için ilk kez çikolata tadan, fırsatları el vermediği için orta yaşında ilk kez uçaga binen veya ilk kez yüzme şansı elde eden bir sürü insan var.
 
Ben de son zamanlarda, daha doğrusu oğlum doğduktan sonra, İngilizler’in ne kadar şanslı olduklarını düşünür ve farkeder oldum. En basitinden, markete alışverişe gittiğimde mevsimi olsun olmasın her türlü meyva ve sebzeyi bulmam mümkün. Bunu da özel bir çaba sarfederek yapmıyorum. Londra’da Migros tarzı hemen hemen her markette her türlü meyva ve sebze yaz-kış mevcut.  Londra’da yaşayan insanlar için kışın ortasında tropikal bir meyve olan papaya veya liçi yemek veya bizim için yaz meyvesi olan karpuz veya kiraz satın almak çok normal bir şey.  Halbuki ben papaya’yı da liçi’yi de ilk kez 33 yaşımda yedim! Benim oğlum ise 6 aylıkken katılara geçiş dönemine papaya ile başladı.

Papayalar, www.tasty-dishes.com sayfasından alıntıdır.

Sonra kafalarına estiği  zaman istedikleri ülkeye son dakika karar verip gidebilmeleri, sokakta istedikleri kıyafetle kimsenin onları rahatsız eden gözleri ve sözleri olmadan dolaşabilmeleri, dünyanın en ünlü sanatsal aktivitilerine istedikleri an erişebilmeleri. İki adımda bir bulabileceğiniz yemyeşil park ve bahçelerde çocuklarını serbestçe oynatabilmeleri. İstanbul’da bırakın çocuğu parka götürmeyi sokağa çıkarıp da kaldırımda bebek arabası ile gezdirmeniz bile büyük zorluk.  Eminim İngilizlerin de çoğu günlük hayatlarının parçası olan bu değerlerin farkında değiller.

Babam anlatmıştı; küçükken dedem asker olduğu için köy kasaba gezmek zorunda kalmışlar ve ailenin 4 çocuğu da farklı yerde doğmuş. O dönemdeki Türkiye’de fakirlik de olduğundan en basit top bile yokmuş. Büyükbaş hayvanın kalın bağırsağını şişirip top diye futbol oynarlarmış. Babamın dediğine göre   ‘kalınbağırsaktan yapılan topa’ sahip olmak büyük ayrıcalıkmış. Şimdi ise çocuklarımız lüks sayılabilecek çeşitli oyuncakların yanı sıra Ipad ve Iphone ile büyüyorlar, kablolu sabit ev telefonu bile tanımıyorlar. 

Yaşadığımız her anın değerini ve kıymetini bilmek lazım. Nefes alabilmek bile büyük bir şans aslında.  Herkes bizler kadar şanslı değil. Arada sahip olduklarımızı düşünüp yazıya döksek belki hayata bakış açımız değişir, mutluluğa bir adım daha yaklaşırız.
Liçiler, www.wisegeek.org sayfasından alıntıdır.

Hayatınızdaki ilkleri tatmak ve elimizdekilerin değerini bilmek dileklerimle.

Sevgiler,

 Yeşil

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder