29 Kasım 2013 Cuma

Ne Kadar Şanslı Olduğunuzun Farkında Mısınız?


Evimize günlük yardıma gelen Filipinli hanım geçenlerde hayatında ilk defa 2010 sene sonunda Londra’da ‘kar’ gördüğünü söyledi. Konuşurken konudan konuya atladığımız için önce dediğini dikkate almadım. Aradan 2-3 dakika geçtikten sonra jetonum düştü. Aaaa nasıl yani ilk defa kar gördün dedim? Sonra kendi sorumu kendim cevapladım. Londra’ya gelene kadar hiç dört mevsimin yaşandığı bir ülkede yaşamamıştı.  Dolayısıyla da 43 yaşında karla tanışması çok normaldi. O gün çok mutlu olduğunu, bizde işi bittikten sonra arkadaşlarıyla buluşup bütün gün karda yürüdüklerini ve çocuklar gibi kartopu oynadığını anlattı. O zamanlar henüz yakın değildik. Dolayısıyla da bu heyecanını benle paylaşmamıştı. Ben hay allah kar başladı tüm ulaşım kilitlenecek diye üzülürken meğer o ne büyük bir sevinç yaşıyormuş da haberim yokmuş!

http://www.urban75.org/blog/london sayfasından alıntıdır
O konuşmadan sonra biraz düşünme fırsatım oldu. Hayatımızdaki pek çok şeyi nasıl olağan kabullendiğimizi ve çoğu zaman ne kadar şanslı olduğumuzun farkında olmadığımızı hissettim.  Büyük şehirlerde yaşayan bizler için hayatın olağan akışındaki sıradanlıklar bazı insanlar için bir ilk veya önemli bir değer aslında. Bazen, dünya üzerinde kendimiz haricinde insanlar olduğunu unutuyoruz. Kendi fanusumuzda sahip olduklarımızı sanki herkes sahipmis gibi düşünebiliyoruz. Bu bilinçli bir hareket değil tabi fakat öyle görüp büyüdüğümüz için bize olağan geliyor. Bizler farketmesek de aslında çevremizde hep dağlık alanda yaşadığı için ilk kez deniz görünce heyecanlanan, bugüne kadar parası olmadığı için ilk kez çikolata tadan, fırsatları el vermediği için orta yaşında ilk kez uçaga binen veya ilk kez yüzme şansı elde eden bir sürü insan var.
 
Ben de son zamanlarda, daha doğrusu oğlum doğduktan sonra, İngilizler’in ne kadar şanslı olduklarını düşünür ve farkeder oldum. En basitinden, markete alışverişe gittiğimde mevsimi olsun olmasın her türlü meyva ve sebzeyi bulmam mümkün. Bunu da özel bir çaba sarfederek yapmıyorum. Londra’da Migros tarzı hemen hemen her markette her türlü meyva ve sebze yaz-kış mevcut.  Londra’da yaşayan insanlar için kışın ortasında tropikal bir meyve olan papaya veya liçi yemek veya bizim için yaz meyvesi olan karpuz veya kiraz satın almak çok normal bir şey.  Halbuki ben papaya’yı da liçi’yi de ilk kez 33 yaşımda yedim! Benim oğlum ise 6 aylıkken katılara geçiş dönemine papaya ile başladı.

Papayalar, www.tasty-dishes.com sayfasından alıntıdır.

Sonra kafalarına estiği  zaman istedikleri ülkeye son dakika karar verip gidebilmeleri, sokakta istedikleri kıyafetle kimsenin onları rahatsız eden gözleri ve sözleri olmadan dolaşabilmeleri, dünyanın en ünlü sanatsal aktivitilerine istedikleri an erişebilmeleri. İki adımda bir bulabileceğiniz yemyeşil park ve bahçelerde çocuklarını serbestçe oynatabilmeleri. İstanbul’da bırakın çocuğu parka götürmeyi sokağa çıkarıp da kaldırımda bebek arabası ile gezdirmeniz bile büyük zorluk.  Eminim İngilizlerin de çoğu günlük hayatlarının parçası olan bu değerlerin farkında değiller.

Babam anlatmıştı; küçükken dedem asker olduğu için köy kasaba gezmek zorunda kalmışlar ve ailenin 4 çocuğu da farklı yerde doğmuş. O dönemdeki Türkiye’de fakirlik de olduğundan en basit top bile yokmuş. Büyükbaş hayvanın kalın bağırsağını şişirip top diye futbol oynarlarmış. Babamın dediğine göre   ‘kalınbağırsaktan yapılan topa’ sahip olmak büyük ayrıcalıkmış. Şimdi ise çocuklarımız lüks sayılabilecek çeşitli oyuncakların yanı sıra Ipad ve Iphone ile büyüyorlar, kablolu sabit ev telefonu bile tanımıyorlar. 

Yaşadığımız her anın değerini ve kıymetini bilmek lazım. Nefes alabilmek bile büyük bir şans aslında.  Herkes bizler kadar şanslı değil. Arada sahip olduklarımızı düşünüp yazıya döksek belki hayata bakış açımız değişir, mutluluğa bir adım daha yaklaşırız.
Liçiler, www.wisegeek.org sayfasından alıntıdır.

Hayatınızdaki ilkleri tatmak ve elimizdekilerin değerini bilmek dileklerimle.

Sevgiler,

 Yeşil

28 Kasım 2013 Perşembe

Öpücüğünüzü Nasıl Alırsınız?





Son yıllarda Türkiye’ye her gittiğimde giderek erkeklerin yüzlerinde sakal/bıyık/kirli sakal artışı görüyorum. Bu bir moda mı, yoksa Türk erkekleri tembelleşiyor mu kestiremiyordum. Fakat gece hayatına özenle jölelenmiş saçlar, parfümler, güzel ütülü gömleklerle geldiklerinden erkeklerimizde kendilerine özen gösterme konusunda problem olmadığını gördüm, herhalde bir moda akımı başlıyor diye düşünüyorum.

Türkiye dışında da bıyıkla ilgili bir akım var. Moda akımı değil: bir hayır kampanyasını eğlenceli hale getirmek adına batı dünyasının erkekleri 10 yıldır her Kasım ayında bıyık bırakıyorlar. Akımın adı Movember ve amacı prostat ve yumurtalık kanseri gibi erkek hastalıklarıyla ilgili farkındalık yaratmak, para toplayıp erkek sağlığını ilgilendiren araştırma ve hayır projelerine para yatırmak.

İlk defa 30 erkeğin katılımıyla 2003’te Melbourne'da başlayan bu akım kısa zamanda bütün dünyaya yayılmış: bu sene 21 ülkede Moskova'dan Rio'ya Kasım ayı boyunca birçok erkek bıyık bıraktı. Şimdiye kadar 4 milyon erkeğin katılımıyla toplam 276 milyon sterlin para toplanmış ve bunlarla 577 projeye destek sağlanmış. Bıyık bırakanlar kendilerine "Movember kardeşleri" anlamında kısaca “Mo-bro” diyorlar, onlara destek olan eşlerine, kız arkadaşlarına da Mo-sista!

Bu sene kocam da bu akıma katılıp bir mo-bro olduğu için ben de bir mo-sista oldum ve olayı yakından takip fırsatı yakaladım! Oyunun kuralı ve katılım şartları oldukça kolay: 1 kasımda temiz sinek kaydı fotoğrafını kampanyaya kayıt yaptığında sana verilen internet sitesine koyacaksın. Hergün biraz daha uzayan bıyıklarının günlük ya da birkaç günde bir resmini çekip sitende yayınlayacaksın. Tek şart bıyık olmak zorunda; her şekil bıyık olabilir; badem bıyık, pala bıyık, pos bıyık vs olabilir ama kesinlikle sakal ve onun bilimum türevleri olamaz. İnternet sitende bıyığını yayınladıkça bunu gören arkadaşların da onlara sağladığın eğlence (!) karşılığında sana gaz vermek ve genel hayır işlemek amacıyla senin aracılığın ile sisteme bağışta bulunacaklar. Bütün paralar Movember Vakfı'na gidecek.

Kasım ayı boyunca bu kampanyaya destek veren çeşitli kuruluşlar hem toplum genelinde farkındalığı arttırmak için hem de sosyal sorumluluk sergilemek için Movember’i destekliyorlar. Örneğin Londra’nın popüler hamburger zinciri Byron, Movember için bıyık bırakanlara hergün saat 3’ten sonra bedava hamburger veriyor. Ayrıca ay sonunda herkes topladığı bağışlara göre çeşitli ödüller kazanıyor. Örneğin £80'lük bağış alabildiğinizde ay sonundaki Mo-bro (bıyıklı adamlar) partisine 1 bilet kazanıyorsunuz, sizin sayenizde yapılan bağışlar £160 öldüğunda ikinci bilet hakkınız doğuyor. Topladığınız bağışlar £1000’i geçerse “platinum club”a giriyorsunuz, ve hayat boyu saklamak isteyebileceğiniz ufak bir hediye kazanıyorsunuz. Ama ben şunu anlamıyorum: partiye bir bilet kazanan bir adam, o partiye yalnız mı gidecek? Başka birsürü bıyıklı adam ile ne partisi olacak bu?

Neyse lafı uzatmayayım, bu sene oldukça başarılı geçen Movember, İngiltere çerçevesinde normalde sinekkaydı traşla görmeye alıştığımız birçok İngiliz erkeğini çeşitli şekilde bıyıklarla görüyoruz sokaklarda. Bıyık güzel mi değil mi karar size kalmış, ama kanımca eğer bu kampanyanın Türkiye'de bir versiyonu yapılacaksa zaten herkeste bıyık/sakal türevleri olduğundan çok bir değişiklik olmaz ve bir akım yaratmayabilir. Onun yerine Türkiye’de başlatılacak kampanya bıyık sakal bırakma yönünde değil de tam ters yönde olsa; mesela kampanyaya katılacak bütün erkekler 1 ay boyunca hergün sinekkaydı traşlı dolaşsa çok ilginç olabilir. Böylece biraz olsun eşlerin, çocukların ve kız arkadaşların sakaldan tahriş olan yanakları bir nebze nefes alır mı acaba? Hem de sanırım eşler bu akıma büyük destek verir, ne dersiniz bayanlar?


Sinekkaydı öpücükler dilerim,


Turuncu

25 Kasım 2013 Pazartesi

Bebeğinin Doğumunu Bekleyenlere… Para Vermeye Değen Alınacaklar Listesi:






Bebeklerimizin doğumu yaklaşırken " 'O'na en iyiyi, en güzeli vermek için neler almalıyım, hangi eşyayı tercih etmeliyim?" sorularını hepimiz sorduk ve soruyoruz. İlk bebeğime hazılanırken benden ilerideki arkadaşlarıma danışmıştım. Neleri kullanıp kullanmadıklarını ve bazen de çok para verip de neredeyse hiç kullanmadıkları eşyalarla nasıl kalakaldıklarını anlattılar. Onların sayesinde ilk bebeğimde mantıklı yatırımlar yaparak ikinci bebeğimde de kullanabildiğim sabit eşyalarım oldu. İki bebekten sonra çok net olarak bazı eşyaların kritik ve para vermeğe değdiğini söyleyebiliyorum. Bu aralar bebeğinizin gelişi için hazırlık yapıyorsanız ilk 10 sıralaması yaptığım listeme bir göz atın. Daha fazla bilgi isterseniz lütfen yazıma yorum yazarak bana ulaşın. Size mutlaka daha çok bilgi ile geri döneceğim.


1- Bebek Bakım Sorunlarına Mucize Çözümler (Orjinal ismi: “The Baby Whisperer Solves All Your Problems”) Adlı Kitap: Yazar Tracy Hogg’un bebek bakımı kitabını okumamı bir arkadaşım ben hamileyken önermişti. Bebeğim doğmadan önce hiç bir anlam ifade etmeyen o kitabın bir çok sayfasını hala daha geri dönüp tekrar tekrar okuyorum, kendime göre işaretlediğim noktaları gözden geçiriyorum. Özellikle tüm bebeklerin ihtiyaç duyduğu yemek, aktivite, uyku rutinini kurma konusunda ilk günden itibaren size yön verecek başucu kitabınız diyebilirim.

2- Stokke Sleepi Bebek Yatağı: Tekerlekleri ve oval şekli sayesinde bebeğiniz içinde uyurken odalar arasında yatağı geçirmek çok kolay. Büyüyen çocuğunuza boyut olarak genişleyerek ve alçalarak uyum sağlayabiliyor. Her iki çocuğum da çok severek içinde uyudular. Çarşafını yine Stokke’den almanızı tavsiye ederim. Internet’ten alinabilecek John Lewis marka  bebek ve çocuk yatağı çarşafları dikdörtgen olmalarına rağmen yine de kullanılabiliyor.

3- Stokke Alt Değiştirme Masası: Yine tekerlekli ve yüksekliği ayarlanıyor olması kullanışlılığı arttırıyor. Bebeği size ayakları dik olacak şekilde yatırabildiğiniz için çok daha rahat ve hızlı hareket edebiliyorsunuz. Geniş yüzeyi olduğu için bebeğinizin devrilme ve atlama riski de azalıyor. Her iki ürün de oldukça pahalı ancak çok dayanıklı ve çok kullanışlı. Çocuğunuz büyüdüğünde alt değiştirme masasını çalışma masası olarak,  yatağı ise küçük bir divan ya da iki ayrı koltuk olarak çocuğunuzun odasında değerlendirebiliyorsunuz.
4- Baby Jogger City Mini Bebek Arabası: Aldığım zaman piyasadaki en hafif çocuk arabasıydı. O dönemde tek kol hareketiyle açılıp kapanabilen başka bir ürün de yoktu. Şu anda alternatifi geliştirilmiş olabilir ancak alternatifleri değerlendirirken Baby Jogger’i muhakkak deneyin. Bebeğinizin oturmadığı ilk dönemde Maxi Cosi Cabrio otomobil koltuğunu doğrudan üstüne takıp çıkarabilmeniz için tasarlanmış bir araba. Bu amaçla bağlanan kolların üzerine  Baby Jogger City Mini’nin pram/bassinet’ini de monte edebiliyorsunuz. Bu sayede her iki bebeğim de ilk 6 aylarında geniş ve çok komforlu pram/bassınet’te yatarak dolaştılar. Otomobilde seyahat sırasında da Maxi Cosi’yi kullanarak otomobilden bebek arabası transferini çok rahatlıkla sağladık. Ayrıca bu bebek arabası uzunboylu veya bel problemi olan anne-babalar için kullanması çok rahat bir yükseklikte.

5- Maxi Cosi Otomobil Koltukları: Bebeğinizin doğumundan itibaren kullanmanız gereken (İngiltere’de hastaneden ayrılabilmeniz için zorunlu olan) eşyalardan birisi otomobil koltuğu. İlk aşamada Maxi Cosi Cabrio’yu kullandım ve Baby Jogger bebek arabam ile uyumlu olduğu için sokakta dolaşma öncesi ve sonrası otomobile bebeklerimi bindirip indirmem çok kolay oldu. İsofix sisteminin olması otomobil koltuğuna yerleştirmemde işimi kolaylaştırdı.

Maxi-Cosi Axiss

Bebeklerim 9 kilogramı geçip yaklaşık 1 yasına geldiklerinde Maxi-Cosi Axiss Otomobil Koltuğu’na geçtiler. Tüm aile çok kullanışlı ve gerekli bulduğu için Türkiye’de “Bebe Confort GR1 Axiss Oto Koltuğu” ismi ile satılan bu ürünü dedemiz kendi otomobili için de satın aldı. Axiss’i bana tavsiye eden arkadaşım benim gibi bel problemi yaşadığı için çok üzerinde durmuştu. Hakikaten başka bir alternatifi henüz yok ve bu koltuk her iki tarafa da 90 derece dönebilen, çocuğunuzu yerleştirmenizi kolaylaştıran tek otomobil koltuğu. İsofix sistemi olmamasına rağmen doğru monte edildiğinde güvenlik açısından hiç endişe yaratmayacak kadar sabitlenebiliyor. Koltuğa monte edilmesi de bir kaç sefer yaptıktan sonra hiç de zor gelmiyor.

6- Medela Symphony Süt Pompası: Emzirmeye karar verdiyseniz her iki bebeğini de yaklaşık ilk 6 ay sadece anne sütü ile beslemiş bir anne olarak kesinlikle süt pompası kullanmanızı tavsiye ederim. Pompa kullanmaktan hiç hoşlanmadığını söyleyen ya da  gereksiz olduğunu savunan annelerle konuştuğumda Medela Symphony’yi hiç duymadıklarını farkettim. Oysaki aynı anda iki göğüsten süt sağabildiğiniz, vakum gücünü ayarlanabilen, basında süt akışını tetiklemeye yardımcı olacak masaj vakumlaması yapabilen ve en önemlisi şimdiye kadar denediklerimin içinde motor gücü en kuvvetli olan pompa buydu.


İki bebeğimde farklı emzirme sistemi uygulamama rağmen her ikisinde de muhakkak dolu kalmaması için göğüslerimi boşalttım. Emzirme sonrası bu işin ne sıkıntı verici ve bitmez tükenmez bir durum olduğunu bilen bir kişi olarak bu pompayı tavsiye ediyorum. İki pompalı, elektrikli ve büyük motora sahip olması sebebiyle çok hızlı sonuç alacağınız bu pompayı muhakkak kiralamanız gerekli, başka pompalar ile zaman kaybetmeyin derim. Ne yazık ki satıldığını şimdiye kadar duymadım. İsviçre’de ve İngiltere’de doğum sonrası hastanede odaya getirilen pompa hep Medela Symphony’di. İsviçre’de doğrudan hastaneden, İngiltere’de Mothercare’den kiralamıştım. Türkiye’de e-sümeras.com sitesinde kiraladıkları yazıyor ancak telefonla ulaşmanızda yarar var. Doğrudan bir sipariş bağlantısı bulamadım.

7- Anglecare Ses ve Hareket Monitörü: İlk bebeğimde bu monitörün varlığından dahi haberim yoktu. Doğumunun ilk ayında bebeği hayatı tehlike atlatmış bir arkadaşım birara bu monitör sayesinde tekrar uyku uyuyabildiğinden söz etmişti. İkinci bebeğim doğduğunda hareket sensoru olan bu monitörü inceledim ve kullanmaya karar verdim. Bebeğini yanında ya da bebek yatağında, yan ya da sırt üstü veya yüz üstü yatırma seçimi her annenin kendisinindir. Ancak her bebeğin tercih ettiği bir uykuya dalma şekli olduğu da kesin.


Pimpirikli yaklaşımımla ilk bebeğimi istemediği bir pozisyonda uykuya dalması için çok zorladım. Sonradan üzerinde düşündüğümde bu yaklaşımımın uykuya geçiş saatlerimizi daha sıkıntılı hale soktuğunu farkettim. İkinci bebeğimde bu durumu tekrar yaşamamak için bebeğimin nefes alış kıpırtısını izleyen bu monitörü almaya karar verdim. Kullanmaya başladıktan 1-2 gün sonra güvenim oluştu ve huzur içinde bebeğimi kendi tercih ettiği pozisyonda yatırmaya başladım. Bu sayede ikinci bebeğim çok daha rahat uykuya daldı ve daha kesintisiz uykuları çok daha erken dönemde uyumaya başladı.

8- Lanolin Kremi: Emziren annelerin göğüsuçu çatlağı oluşumunu azaltmak ve çatlakları iyileştirmek için muhakkak kullanması gereken bir ürün. Medela Pürelan ve Lansinoh markalarını kullandım ve her ikisi de güzel sonuç verdi.

9- Baby Björn Baby Carrier Miracle (Kanguru): Sokakta hızlı şekilde iş halletmeniz gerektiğinde ya da hala çocuk arabasına binen büyük çocuğunuz ve küçük bebeğinizle dışardayken kangurunun yararını görüyorsunuz. Bel ve sırt problemi olan anne-babalara özellikle “Miracle” modelini tavsiye ediyorum. İlk bebeğimde “Orjinal” modelini kullanmaya çalışmıştım ve ağrı yaptığı için vazgeçmiştim. Miracle’daki ayarlanabilen bel desteği, sırttaki yük dağılımını ihtiyacınıza göre farklılaştırmanızı ve böylelikle daha rahat ve uzun süre bebeğinizi taşıyabilmenizi sağlıyor.




10- Grobag Uyku Tulumu: Hem uzman görüşlerine uygun olduğu için hem sürekli üstü açılmış mı diye bakmak zorunda kalmamak için hastaneden eve geldiğimizden itibaren bebeklerime uyku tulumu giydirdim. Bir kaç farklı ürün denedikten sonra yine bir arkadaşımın tavsiyesiyle Grobag kullanmaya başladım. Kullanım kılavuzunda verilen sıcaklığa göre tulum kalınlığı ve içine giydirilecek kıyafet önerilerini uyguladığınız takdirde içiniz rahat bebeğinizi kontrol etmek zorunda kalmadan rahat uyku uyuyabilirsiniz.


Ayrıca özellikle kundaklanamayacak boyuta gelen ancak hala daha uykusunda sıçrayan küçük bebekler için sarmalama hissi yaratarak daha derin uyku uyumalarını sağladığını düşünüyorum. Çok uzun süre dayanan, bebek sayısı arttıkça büyüğünden küçüğüne geçirebileceğiniz Grobag’lerle bebeğinizi üçlü emniyet kemerli koltuklara dahi oturtabilirsiniz. İlk bebeğim, yiğenim, arkadaşımın bebeği ve ikinci bebeğim aynı tulumları giyerek uyudular. 4 yasındaki kızım şu anda 36 ay- 6 yaş boyundaki Grobag’leri ile geceleri üşüme riski olmadan rahatça uyuyor. Türkiye de internet satışlarını olduğunu görüyorum ancak markasından emin olamadığım için o sayfaların linklerini sizinle paylaşmayı tercih etmedim.

Son olarak kıyafet almamanızı, paranızı bu 10 maddedekiler için kullanmanızı tavsiye ediyorum. Her iki bebeğim için de, mutlu ve huzurlu bebeklere sahip olan arkadaşlarımdan kıyafetlerini bizimle paylaşmasını istedim. Özellikle ilk yıl bebeklerin kıyafetleri eskimeden küçük gelmeye başladığı için kenara koyulan kıyafetlerin paylaşılarak bereket ve mutluluk getirdiğine inanıyorum. Huzurlu ve sağlıklı bebekleri bereketle büyütmenizi dilerim.

Sevgiler,

Kırmızı

22 Kasım 2013 Cuma

Muzlu ve Çikolata Parçalı Muffin Tarifi



Bizim evde her perşembe mutlaka bir kek veya tatlı yapılır. Öyle bir adet oldu son 4-5 senedir. Eşim de, oğlan da, ben de evde haftasonu yaklaşırken mutfaktan gelen bir kek kokusu olmadığı zaman fena oluyoruz. Tabi bu durum kilolara pek yardımcı olmuyor. Ama yapacak bir şey yok, üçümüz de tatlıya pek bir meraklıyız, hele de ev yapımıysa.

* * *
Günlük yardıma gelen hanımın mutfak el becerileri tartışmasız açık ara benden üstün. Böyle olunca da haftasonu kek lezzetimizi riske etmemek için mutfaktaki kek yapım işini ona bırakmak en doğrusu oldu. Tarifleri ben buluyorum, bizim hanım ustalığını konuşturuyor.
Fakat aşağıdaki tarif bizim hanımın kendi tarifi ve de muffinler onun uzmanlık alanıJ Büyüğünden küçüğüne herkes bu muzlu muffinimize bayılıyor, sizlerin de seveceğine eminim. Şimdiden afiyet olsun


Malzemeler:
450 gr Un
120 gr nemli esmer şeker
125 gr tereyağ
3 yemek kaşığı yoğurt
3 ergin muz
1 çay kaşığı kabartma tozu
1 çay kaşığı karbonat
1 çay kaşığı vanilla
3 yumurta
3 yemek kaşığı damla çikolata

Hazırlanışı:
Yumurta, şeker, yoğurt ve eritilmis tereyağını bir kaba koyup mikserle çırpın. Ayrı bir kaba unu, kabartma tozunu ve karbonatı koyup, tahta kaşıkla karıştırın ve sonra mikserde çırptığınız karışımın içine dökün. Bütün malzemeleri mikserde karıştırdıktan sonra ezilmiş muz, damla çikolata ve vanilyayı bu karışıma ekleyin. Kaptaki karışımı muz ve çikolataları ezmeyecek şekilde çok az mikserle veya kaşıkla karıştırdıktan sonra tek tek muffin kalıplarının içine dökmeye başlayın. Önceden ısıttığınız fırınınızda  200 derecede (turbo ise 180 derecede) 25-30 dakika pişirip sonuna doğru ince bir çubuk yardımıyla muffinlerin içinin pişip pişmediğini kontrol edin.
Bu tariften aşağı yukarı 20-22’ye yakın orta büyüklükte muffinler elde etmeniz mümkün. Biz genelde 10-12’ye yakın muffin hazırlayıp geri kalanını kek kalıbına döküyoruz. Böylece isteyen kek isteyen muffin yemiş oluyor.

Afiyet olsun!


Yeşil

21 Kasım 2013 Perşembe

Türkiye’de Çok Hızlı Gelişen Sanat Piyasası


Sanat her zaman ilgimi çekmiştir. Amerika’da lisans eğitimimi tamamlarken seçmeli ders olarak 1,5 yıl batı sanatı tarihi okumuşluğum vardır; heykeltıraş dayıma Amerika’da ki eski kitapçılardan heykel sanatı ile ilgili kitaplar seçip Türkiye’ye taşımışlığım vardır; nerede oturuyorsam müzelerini muhakkak gezip geçici sergilerini kaçırmamışımdır, seyahatlerimde mutlaka müze ve galeri gezmişimdir. Hatta son yıllarda Londra ve İstanbul’da da çeşitli sanat tarihi dersleri almışlığım ve sanat turlarına katılmışlığım da vardır. Ancak, sanat ile ilgili resmi herhangi bir eğitimim yoktur.

Son 14 senenin 13’ünü geçirdiğim İstanbul’daki gelişen sanat piyasası özellikle dikkatimi çektiğinden bu piyasa ile ilgili öğrendiklerimi özet olarak sizlerle paylaşmak istedim. 

Geçtiğimiz 10 senedir İstanbul’da açılan özel sanat müzelerini bir düşünün: 2002’de Emirgan’da Sakip Sabancı Müzesi, 2004’de Karaköy’de İstanbul Modern ve 2005’de Beyoğlu’nda Pera Müzesi açıldı.  Daha sonra Garanti Bankası/Doğuş grubu desteği ile açılan SALT Galata ve SALT Beyoğlu ve Vehbi Koç Vakfı’nın ARTER adlı galerisi gibi kar amacı olmayan galeriler açıldı. Contemporary Istanbul adında uluslararası sanat fuarı da 8 sene evvel başlatıldı. 


Özel galerilere gelirsek, Türkiye’de 10 sene evvel bir deste sanat galerisi varken şimdi 200’ün üstünde galeri bulunuyor. Okuduğum kadarıyla bazı Türk sanatçılar 10 sene evvel cüzi fiyatlara sattıkları tablolarını bugün 10 misline satıyorlar.  Yetişkin ve çocuklar için muhtelif sanat atölyeleri açıldı.  Böylelikle, sanata ilgisi olanlar İstanbul’da daha çok sanat eseri görebilir, sanat anlayışını geliştirebilir, sanat eserlerini daha kolayca alıp satabilir ve hatta kendi sanat eserlerini yaratabilir hale geldiler.



Anlaşılan o ki, bu gelişim sadece benim de dikkatimi çekmemiş.  Financial Times, New York Times, Telegraph ve BBC gibi büyük uluslararası medya kuruluşları da patlayan Türk sanat piyasasını birkaç senedir yakından takip edip haberler yayınlıyorlar.  Kısaca, Türk sanat piyasası dünyada da dikkat çekmeye başladı.

Örneğin, Türkiye’de her sene yer alan ve  sayıları gittikçe artan çeşitli sanat müzayedeleri dışında, Londra’daki Sotheby’s de yaklaşık 5 senedir Türk sanatçıların eserlerini açık arttırma ile satışa sunuyor. En son bu hafta düzenlenen müzayedede Burhan Doğançay, Taner Ceylan ve Mübin Orhon gibi sanatçıların eserleri satıldı. Christie’s ise en yakın Arap, İran ve Türk Modern ve Çağdaş Sanat canlı müzayedesini Dubai’de Ekim sonu gerçekleştirdi. Sonrasında devam eden online müzayedesi de geçen hafta tamamlandı.  Pi Artworks adında bir Türk sanat galerisi dünya sanat başkentleri arasında sayılan Londra’da Ekim ayında galeri açtı.


Burhan Doğançay
Peki, Türk sanatçılarının eserlerini kimler alıyor? Anladığım kadarıyla, Türk sanatçıların eserlerini şimdilik ağırlıklı olarak Türkler satın alıyormuş.  Türk bankaları, şirketleri ve şahıslar; sanat piyasasında köklü koleksiyoner olarak tanınlar dışında piyasaya yeni yeni giren koleksiyonerler de varmış.  Piyasada bilinen Türkiye’de yaklaşık 200 ciddi sanat koleksiyoneri varmış. 

Mübin Orhon

Ancak, anlatılanlar kadarıyla yabancılar da yavaş yavaş Türk modern ve çağdaş sanatına ilgi duymaya başlamış.  Örneğin, Münih’te ki Pinakothek ve Viyana’da ki Lichtenstein Museum of Fine Arts gibi yabancı müzeler, Danimarkalı dahil çeşitli yabancı şirketler ve hatta yabancı koleksiyonerler de Türk sanatçıların eserlerini almaya başladı diye okudum.

Türk sanat piyasasının son 10 yıldır bu kadar büyümesinin nedeni ne diye soracak olursak, Türk ekonomisinin tutarlılığı ve finansal piyasaların iyiye gitmesi ile bağlantılı diyebiliriz. Ayrıca, 1987’de İstanbul Kültür ve Sanat Vakfı (İKSV) ve Eczacıbaşı ailesinin desteği ile başlatılan İstanbul Bienali’nin de Türk sanat severlerini de sanatçılarını da etkilediği, özetle Türk sanat piyasasının gelişmesinde ciddi bir yer aldığı düşünülüyor.  Tabi ki son 10 yıldır İstanbul’da çok sayıda açılan özel sanat  müzesinin olması da Türk sanat piyasasının bu kadar kısa bir sürede bu denli büyümesinin sebepleri arasında yer  alıyor.

Türkiye’de sanatçı sayısı artarken ve Türk sanatçıları dünya çapında tanınmaya başlarken hatta Türkiye dışındaki büyük ve tanınmış müzelerin koleksiyonlarına dahil edilirken, Türkiye’deki sanat piyasası da büyümeye devam ediyor.  Eylül ayında ilki düzenlenen ArtInternational İstanbul yeni bir uluslararası sanat fuarı. Bunun gibi fuarlarda Türk sanat severleri hem yabancı sanatçılar ve eserlerle tanışıyor, hem de fuara gelen çok sayıda yabancı, Türk sanatçıları ve onların sanat eserleri ile tanışabiliyor.

Tabi sivil toplum örgütlerini de unutmamak lazım! Son 3 senedir, Türk çağdaş sanatını destekleyen birkaç önemli sivil toplum kuruluşu da oluştu.  Örneğin, SAHA, Türk çağdaş sanatının tanınırlığını arttırma amacı ile, sanatçılara destek verip sanatçı, küratör, sanat tarihçisi ve sanat kritiklerinin eğitiminde yardımcı olan bir sivil toplum kuruluşu. SPOT adlı bir diğer kuruluş ise sanat severlere sanat ile ilgili çeşitli konularda ders verip hakkında fikir alış-verişi imkanı sağlıyor. Elde edilen kazanç da yenilikçi sanat projelerini desteklemek üzere kullanılıyor. 

Anlaşılan o ki, eğer sanat eseri görmekten zevk alıyorsanız veya kendi koleksiyonunuzu yavaş yavaş başlatmayı düşünüyorsanız, şimdi tam zamanı! Tabi koleksiyon başlatmanın kulağa geldiği kadar havalı olmasına gerek yok.  Bahsettiğim sanat fuarlarında her bütçeye ve zevke uygun eserler bulmak mümkün. Hatta, bazı Türk bankaları sanat eserleri alımları için kredi bile veriyorlarmış!

Türkiye’de bilinen 200 koleksiyonerin bir kısmı koleksiyonlarını maddi yatırım olarak, ileride kar amacı ile düşünseler bile, benim farklı koleksiyonerlerden ve eğitmenlerden öğrendiğim kadarıyla, sanat eserleri alırken mutlaka ‘sevilen’ eserlerin alınması gerekiyormuş.  Koleksiyonlar asıl böyle başlarmış. Bu işi bilenler, yıllarca bu tabloyu, heykeli, enstalasyonu severek evimde barındırabilir miyim sorusunu kendinize sorup, evet cevabını verebiliyorsanız ancak bir eseri almanızı tavsiye ediyorlar.  Sanatçılar kariyerlerinin başındayken eserlerinin daha uygun fiyatlara alınabileceğini unutmamak lazım.

Oldukça dinamik bulduğum Türkiye’deki sanat piyasası ile ilgili düşüncelerimi ve bulgularımı ileride sizlerle paylaşmaya devam etmek istiyorum.  Bilmiş Kadınlar Kulübü olarak sergi, sanat dersi veya sanat haberi babında yazılarla tekrar buluşmak üzere.

Sevgiler,

Mor



18 Kasım 2013 Pazartesi

BİR ERKEĞİN YAPMASI ve YAPMAMASI GEREKENLER…



Hepimiz eşlerimizi çok seviyoruz mutlaka. Onlar olmadan hayat gerçekten çok sıkıcı ve anlamsız olurdu. Evlilik ve yaşam paylaştıkça güzel ve özel. Fakat bazen ne yapmamız ya da yapmamamız gerektiğini bilemediğimiz, öğrenmemiz gereken zamanlar olur, tavsiye duymak isteriz, ufak, pratik, basit tavsiyeler… Acaba siz de zaman zaman bizimle aynı hisleri paylaşıyor olabilir misiniz? 

Sizin de bizim gibi arada sırada eşinizin eline bir yapılması gerekenler ve kesinlikle yapılmaması gerekenler listesi tutuşturmak istediğiniz zamanlar oldu mu? Olduysa doğru yerdesiniz!

Beyler, bu listeyi sizler için hazırladık. Eminiz, sizlerin elinde de benzer bir liste vardır. Ortada buluşmak için biraz emek harcayalım beraberce… Haydi iyi okumalar!

1. Başbaşa yemeğe çıktığımızda karşımda beni yoksayarak telefonunla oynamasan ya da maç sonuçlarını takip etmesen nasıl olur?

2. Hergün işten eve gelip hemen TV kumandasını ele geçirip spor programlarını açmasan? Haydi açtın izledin bari diğer kanaldakini seyretmeyip yerine biraz da benimle ilgilensen?

3. Çocuklarla yeterli vakit geçiremediğinin farkındayım ama vakit geçireceğim diye her şeyi tam yatma saati öncesine sıkıştırıp tam yatma saati öncesi çocukların adrenalinini yükseltmesen?

4. Çocukların bütün gün kurmaya çalıştığım düzenlerini akşam bozmamaya özen göstersen...

5. Zamanlama yapmayı öğrenirsen çok sevineceğim! Tam elim kolum dolu, çoluk çocuk bir yerlere yetişmeye çalışıyorsam, beni aradığında da bunu söylediysem, konuyu uzatarak sohbet etmeye çalışmasan? Söz veriyorum sana ilk müsait olduğumda uzun sohbet için geri döneceğim.

6. Çocuklara benim hayır dediğim birşey için evet deyip de beni kötü polis durumuna düşürme lütfen. Ya da çocuklara yapmalarını istediğin bir şeyi yaptıramadığın zaman “annen kızar” diyerek beni ateşe atmasan?

7. Ben senin kardeşin kuzenin ya da annen değilim. Dolayısıyla lütfen onlarla yaptığın fazlasıyla dürüst konuşmaları veya onlara karşı aşırı samimi davranışları bana yapma. Kardeşin kuzenin ve annen ne olursa olsun her zaman senin nazını çekerler ama ben istediğim için seninleyim, lütfen bunu unutma.

8. Benim annem ve babamın çocukla geçirdiği zamanla ilgili (yine mi geç yatırdılar, tatlı verdiler, televizyonu açtılar gibi) yorum yapmasan? Ben senin annen ve babanla geçen vakitlerde çocuğun sisteminin aksamalarını nasıl görüyor ama karışmıyorsam, senden de aynı özeni rica ediyorum.

9. Seninle olmayı istememi sağla. Kibar davranışlar, küçük hediyeler, eşini sevdiğini ve saydığını hatta değer verdiğini gösteren minicik hareketlerin hanımların pek hoşuna gittiğini unutma lütfen.

10. Sessiz kaldığım zamanlar anlamıyorum sanma, kibarlığıma ver lütfen. Benim aslında gördüğümü ancak seni kırmamak için sustuğumu düşünmeni tercih ederim.

11. Arada sırada da olsa bir kibarlık yapıp sessiz kalmayı denesen? Ev, çocuk veya benimle ilgili yorumlarını kendi kendine düşünüp ama kırmamak için keşke arada sırada bile olsa susup idare etmeye çalışsan.

12. Haftada en az bir kere ne kadar güzel bir hayatın ve ne şanslı olduğunu hatırlamaya çalışabilir misin? Belki yaşadığın stresin seviyesi bir nebze düşer.


13. Ev işlerine, mutfakla ilgili konulara, aldığımız bulaşık eldiveninin markasına karışmasan, her ikimiz de daha mutlu olabiliriz.

14. Eğer hamileysem, midem bulanıyor ve kusuyorsam veya emziriyorsam ve yememem içmemem gereken şeyler varsa onları benim yanımda imrenmemem için keşke içmesen veya yemesen!

15. Hamileyken kokulara aşırı hassas olduğum dönemde eğer çok alkol almışsan, yanımda uyumak yerine keşke en azından arada sırada diğer odayı ya da salonu tercih etsen?

16. Bana hediye ve sürpriz için sadece yıldönümü ve yaşgünülerimizi beklemesen ne güzel olur!

17. Evde benim sürekli gördüğüm ve muhatap olduğum yardımcılarımız varsa onlarla nasıl konuşacağım ve onları nasıl yöneteceğim konusunda biraz daha sessiz kalsan? Nasıl olsa bu hususta sıkıştığım konularda veya durumlarda sana güvendiğim için danışacağım.

18. Karşıdan çok güzel bir kadın geliyor olabilir, bakman da gayet normal ama tepkilerini kontrol altında tutsan ve bana fazla çaktırmasan nasıl olur? Aslında düşünürsen benim de iki gören gözüm var ve ben de yakışıklı erkekleri fark ediyorum ama sen kıskanma veya üzülme diye sana fazla çaktırmamaya çalışıyorum.

19. Kişisel hijyene bir nebze olsun dikkat etsen? Evlenirken imzaladığımız kontratta seni her halinle öpeceğim yazılı değildi sanırım...

20. Sakal ve bıyık uzatmayı tamam anlıyorum ama her bıyık ve sakalın da bir kesim zamanı vardır. Kendine de bana da bir jest yapıp daha sıklıkta kısaltsan?

21. Eğer parfümünü sevmiyorsam sürmeye devam etmesen?

22. Kıyafetlerin yeri ve zamanı vardır. Her şey her yere giyilmez. Fikrimi soruyorsan lütfen önerimi de dikkate al. Fikrimi sormuyorsan da bir yere giderken benim kıyafetimi dikkate alarak giyinsen?

23. Bazen dünyayı benim gözlerimden görmeye çalış lütfen. Mesela sabah kalkıp karım bugün ne yapacak, ona nasıl yardımcı olabilirim, hayatını nasıl kolaylaştırabilirim diye düşünmeyi denesen? Akşama seni çok güzel bir sofra ☺ bekliyor olabilir!!

Hanımlar listemizde eksik varsa lütfen haber verin! Beyler, sizin de biz eşlerinizin davranışları hakkında bazı düşünceleriniz vardır muhakkak. Siz de keşke bizlerle bu düşüncelerinizi paylaşsanız. Hepinizin yorumlarını merakla bekliyoruz! 


Sevgiler,

Dore




14 Kasım 2013 Perşembe

Annelere Londra Notları…



 
Havalar soğudu! Görünen o ki Londra’da bizleri soğuk ve de bol rüzgarlı bir kış bekliyor. Parklar, bahçeler haftasonu için güzel ama soğuk ve ıslak bir alternatif artık.

Biz geçen hafta tüm günümüzü güneşi de görünce parkta geçirdik ama çamur olmayan yerimiz, eşyamız kalmadı desem yalan olmaz. Artık iç mekan aktivitelerinin zamanı gelmiş sanırım deyip, Londra’da yakın tarihlerde çocuklar ve tüm aile için neler var bir göz attım. Hem sizler hem de kendim için bir liste hazırladım. Ben biletlerimi aldım, rezervasyonlarımı yaptım bile, umarım sizin de işinize yarar!

 

RAYMOND BRIGGS’ FATHER CHRISTMAS
22 Kasım 2013 - 4 Ocak 2014
6 yaş altı.




 
JACK AND THE BEANSTALK
23 Kasım 2013 – 4 Ocak 2014
6 yaş ve üstü.
 

Haftasonu seanslarını ufak çocuklarla izleme şansınız var.

GORILLA
15 Ekim 2013 – 15 Şubat 2014
3-5 yaş arası.

MINI GORILLA
29 Ekim 2013 – 12 Şubat 2014
1-2 yaş arası.

ALICE’S ADVENTURES IN WONDERLAND
22 Kasım 2013 – 15 Şubat 2014
6-11 yaş arası.



GALA 2013 (Alice’s Adventures in Wonderland’in özel gösterimi)
6-11 yaş arası.

UGLY DUCKLING
19 Şubat – 22 Şubat 2014
3-6 yaş arası.

3.     SOUTHBANK CENTRE:

RUG RHYMES
11 Ekim 2013 – 20 Aralık 2013
5 yaş altı.

JAZZ FOR TODDLERS
24 Kasım 2013
2-5 yaş arası.

OAE TOTS: STORY TIME
(Orchestra of the Age of Enlightenment)
30 Kasım 2013
2-5 yaş arası.




SLAVA’S SNOWSHOW
17 Aralık 2013- 6 Ocak 2014
8 yaş ve üstü

THE SNOWMAN AND LITTLE RED RIDING HOOD
21 Aralık 2013
Tüm aileye uygun.

4.     SCIENCE MUSEUM:
 
Tüm aile için hem eğlenceli hem de eğitici bir alternatif. Biz ailece IMAX’ te gösterimde olan bütün filmleri izledik, tavsiye ederiz. Fly Me to the Moon hariç, diğer gösterimde olanlar 5 ve üstü yaşa hitab ediyor diyebilirim.


5.     NATURAL HISTORY MUSEUM:

Bu müzenin önüne her sene inşa edilen ve 31 Ekim 2013 – 5 Ocak 2014 arasında açık olacak buz pateni pistini kaçırmayın derim.

Oraya kadar gitmişken ailece  23 Mart 2014 tarihine kadar gezebileceğiniz “Wildlife Photographer of the Year” sergisini de görmenizi tavsiye ederim.  Bu sene yine müthiş fotoğraflar var.




6.     NATIONAL ARMY MUSEUM:

Burada bulunan “Kid’s Zone” eğer gitmediyseniz özellikle tavsiye ederim çünkü diğer soft play area’lar (yumuşak oyun alanları) gibi çok kalabalık olmamakla beraber, 1’er saatlik yer ayırtılabiliyor, böylece içeride belli sayıda çocuk çok rahat oynayabiliyor.



Londra Metrosu 150. yılını aileler ve çocuklarla beraber çeşitli atölyeler düzenleyerek kutluyor. Müze 16 yaş ve altı çocuklara ücretsiz.




8.     SNOW CENTER:

Bir arkadaşımızın tavsiyesi üstüne öğrendiğim “Indoor” (iç mekan) kayak merkezi. Harita üstünde Londra merkezinden 1-1.5 saatte ulaşılabileceği gösteriliyor. Tüm ailenin beraber bir gün geçirebileceği keyifli bir aktivite gibi gözüküyor. Bizim listemizde ilk sırada!





Biletler çok hızlı tükenmekte. Eger Noel Baba’yı görmek, aile olarak size özel hazırlanmış animasyon hikayesini seyretmek isterseniz biletlerinizi şimdiden almanızda fayda var. Noel Baba’yı ziyaret eden bütün çocuklara verilecek özel hediyeleri de unutmamak lazım.


Su anda biletler tükenmiş görünmekte ama  seneye olan planlarınız için not düşebilir, biletlerinizi  alabilirsiniz. Ancak bu etkinliğe katılmak için Harrods Rewards Üyesi olmaniz gerektiğini hatırlatmak isteriz.


Sevgiler,

Mavi