Üç bölümden
oluşan Paris gezisi yazımın ilk bölümünü Pazartesi yayınladık, ikinci bölümünü
bugün yayınlıyoruz, üçüncü bölümünü de Cuma günü yayınlayacağız.
Paris 2.
Bölüm:
St. Germain de Pres: Meşhur Saint-Germain-des-Prés Kilisesi’nin
etrafında kurulumuş ve 6 ve 7. Arrondissement’lerde yer alan bu mahalle, Les
Deux Magots ve Café de Flore gibi Paris’in birkaç ünlü kafesine de ev sahipliği yapıyor. Mahalle ilk
kurulduğunda Paris’in dışında sayılırmış. 2. Dünya Savaşı’ndan sonra
entellektüellerin ve filozofların tercih ettiği semt olmuş; hatta filozof
Jean-Paul Sartre ve ressam Giovanni Giacometti burada yaşamışlar.
www.tripadvisor.co.uk sayfasından alıntıdır. |
Paris’in
zengin ve şık mahallelerden biri sayılan bu mahalle, zamanla şehirde bir sanat
merkezi haline gelmiş: şehirde
jazz’ın merkezi, müzeler, sanat galerileri ve sanat tacirleriyle dolu bu
mahalle görülmeye değer. Seine Nehri’nin sol kıyısından (yani Quay D’Orsay’den)
Luxembourg Bahçesi’ne kadar uzayan semtin doğu sınırında Latin Quarter denilen
muhit, batı sınırında ise Eyfel Kulesinin bulunduğu semt yer alıyor.
www.hotelceramic.com sayfasından alıntıdır. |
Bu semtin ana
caddeleri olan Boulevard
St-Germain, Rue de Seine, Rue de Rennes ve Rue Bonaparte’da gezip, ara
sokaklarına dalıp, vitrin bakıp alışveriş yapmak, sokak müzisyenlerini dinlemek
ve meşhur kafelerinde kahve içip insan seyretmek pek keyifli! Ev tekstilinden bijüteriye, resim baskılarından kıyafete kadar Marais
semti ile St. Germain de Pres semtinin sokaklarında kendinizi kaybetmenizi
tavsiye ederim. Sokaklarında
yürürken güzel mimarisine de bakmayı unutmayın.
www.nyhabitat.com sayfasından alıntıdır. |
Luxembourg
Bahçesine, D’Orsay ve Rodin Müzelerine ve “Kiliseler” başlığı altında tavsiye
ettiğim kiliselerin bir kısmına yakınlığı nedeniyle bu mahallede gezinizi diğer
tavsiye edilen Paris’te görülecek ve gidilecek yerlerle rahatlıkla kombine
edebilirsiniz.
Marais : Adı “bataklık” anlamına
gelen bu mahalle, 3 ve 4. Arrondissement’te, Seine Nehrinin sağ kıyısında,
Centre Georges Pompidou’dan Place de Vosges’e kadar olan bölgeyi ve civarını
kapsıyor. 19. yy ve 20. yy başında bu semte hatta özellikle bu semtteki Rue des
Rosiers ve etrafına çok sayıda doğu Avrupa’dan gelen (Aşkenaz) Yahudisi
yerleştiğinden, Pazar günleri Paris’te her yer kapalıyken, burada her yer açık;
ancak Cuma günleri ise bu mahalledeki dükkan, kafe ve lokantalar dahil hemen
hemen her yer kapalı. Rue des Rosiers’den bahsetmişken, vaktiniz olursa bu yaya
sokağındaki falafel (nohut köftesi) satan büfelerden muhteşem falafellerden
alıp, Place des Vosges’e yürüyüp, parkta oturup yemenizi tavsiye ederim.
www.nyhabitat.com sayfasından alıntıdır. |
Marais’de Rue au Maire ve
civarındaki kısıma ise 1. Dünya Savaşı sırasında çalışmak üzere Paris’e gelen Çinliler
yerleşmiş; şimdi özellikle semtin kuzeyine Place de la République civarı Çinli
mahallesi olmuş. Biz Marais’nin bu kısımlarına gitmedik ama vaktiniz varsa
hızlı bir yürüyüşe değebilir. Şık
ve çeşitli butikleri, renkli çiçeklerle süslenmiş binaları, lüks lokantakarı
ile Marais, Paris’te bfavorilerim arasında!
www.tripadvisor.com sayfasından alıntıdır. |
Marais bölgesine gitmişken, aşağıda tavsiye ettiğimiz duraklara da uğramayı
unutmayın:
Centre Georges Pompidou : Marais
semtinin bir ucunda bulunan Centre Georges Pompidou, Fransa’nın meşhur modern
sanat müzesi. Binanın mimarisi de ev sahipliği yaptığı eserler kadar ilginç ve
sanat sayılabilir. (“Müzeler” başlığı altındaki detaylı açıklamamıza lütfen
bakınız.)
Place de Vosges : 1612’de tamamlanan, Paris’in en eski planlanmış meydanı olan Place de
Vosges’un ortasında küçük bir park yer alıyor. Parkın etrafı, kare sütünlarla
desteklenmiş üstü kubbe tavanlı kemeraltı çarsısı dükkanları ve bistroları ile çevirilmiş. Dükkanların
büyük bir kısmı sanat galerisi; diğerleri bijüteri, parfümeri ve çıkolatacı
gibi Paris’in havasını yakalayabileceğiniz şirin işletmeler. Eğer sanata
ilginiz varsa, özellikle bahar ve yaz aylarında kalabalık olan Place de
Vosges’daki galerilere girip çıkmanızı, hatta gitmişken aşağıda tavsiye
ettiğimiz Place de Vosges’un bir köşesinde bulunan Ma Bourgogne adlı bistroda dışarıda oturup öğlen
yemeği yemenizi, hava müsaitse bir de parkta oturup etrafınızı seyretmenizi
tavsiye ederim.
www.discoverwalks.com sayfasından alıntıdır. |
Place de Vosges’in diğer köşesinde bulunan Victor Hugo’nun eski evi müzeye
çevirilmiş ve geziye açık. Ma
Bourgogne ile Victor Hugo Müzesi
arasındaki köşede, 9 numarada Hôtel du
Chaulne adlı eski bir malikane yer alıyor. Şimdi mimarlık okulu olan bu
malikanenin muhteşem bahçesine meydana bakan küçük bir kapıdan girebiliyorsunuz
(bu bahçeye girmenizi ve bahçede kısa bir yürüyüş yapmanızı da tavsiye
ederim!).
www.photographynationalgeographic.com sayfasından alıntıdır. |
Ayrıca, Place de Vosges’da çalmayı tercih en çok sayıda sokak müzisyenini
de dinleyebilirsiniz! (Şubat
ayında bu meydana ilk gittiğimde dükkanları açık olmakla birlikte park ve
etrafı bomboştu; havalar ısındıkça, Mayıs ve Temmuz aylarındaki ziyaretlerimde
ise Place de Vosges son derece kalabalık ve canlıydı.)
Musée Picasso : Tadilat nedeniyle Haziran 2014’e
kadar kapalı olacak Picasso Müzesine uğramanızı mutlaka tavsiye ederim. (“Müzeler” başlığı altındaki detaylı
açıklamama lütfen bakınız.)
Place Vendôme ve Civarı : Place Vendôme 1702
senesinde Fransa’nın ordusunun gücünü kutlamak amacıyla yapılmış; ortasında
göreceğiniz sütun ise I. Napoleon tarafından Rus-Avusturya İmparatorluğu’nu
yendiği Austerlitz çatışmasını kazanınca 19. yüzyılın başında meydana dikilmiş.
Bugün meydana bakan binalarda Ritz Oteli ve büyük uluslararası bankaların
ofisleri var. Binaların sokak katlarında ise Cartier gibi şık ve pahalı
kuyumcuları bulabilirsiniz.
www.purple-papaya-films.com sayfasından alıntıdır. |
Place Vendôme’un hemen altından
geçen Rue Saint Honoré, biraz ileride Rue Faubourg Saint Honoré olarak isim
değiştirir ve Hermès gibi ünlü lüks Fransız
markalarının merkez mağazalarına ev sahipliği yapar. Bu sokağın bağlandığı Rue
Cambon’da da Chanel gibi lüks mağzaların yanısıra yine şık ama daha orta ayar
mağazalar bulmak mümkün. Place
Vendome’dan aşağıya Rue de Rivoli’ye doğru giderken yine üstü kapalı pasajlar
ve küçük dükkanlar, bistrolarla süslü sokaklar, eski bakımlı ihtişamlı binalar
görmek mümkün. Ayrıca, civardaki sokaklarda beklenmedik avlular, avlu içinde
kafe ve küçük dükkanlar keşfetmek te çok keyifli oluyor.
www.franceforvisitors.com sayfasından alıntıdır. |
Monmartre : Bulutlar arasında uçuyormuş havasında
olan ve “Kiliseler” başlığı altında daha detaylı anlatığımız Basilique Sacré Coeur,
Paris seyahatinde mutlaka gidilmesi gereken yerler arasında! Sacre Coeur’ün önündeki
güvercin dolu parkta güzel fotoğraf çekme imkani olduğu gibi, seyyar satıcılar
ve hatta hırsızlar da geziyorlar; resimlerinizi çekerken lütfen dikkat edin.
www.aparisguide.com sayfasından alıntıdır. |
Sacre Coeur çıkışında kilisenin hemen
arka sokakları meşhur Monmartre semti oluyor. Zamanında Dali, Monet, Mondrian, Picasso, van Gogh gibi santçıların
stüdyolarına, kiminin evlerine de ev sahipliği yapan bu mahalledeki büyük
meydan Place du Tertre artık sokak ressamları ile dolu. Seyyar ressamlar
yaklaşık 25 EURO ya 15 dakikada resminizi büyük bir başarıyla yapabiliyorlar.
Böylelikle, resminiz de tatilinizin kalıcı bir anısı olabiliyor.
www.dooyoo.co.uk sayfasından alıntıdır. |
Biz meydana bakan lokantalarin birinde
Moules Provençale yedik ve çok memnun kaldık. Tabi midyeler Fransa’nin güney
doğusunda bulunan yemeğe de adını veren Provence bölgesindeki midyeler kadar
taze ve lezzetli olmasa da, bu yemek bizim çok hoşumuza gitti. Hatta havalar
sıcaksa, bizim gibi dişarıda meydana bakan bir masaya oturup yemeğinizi yerken
keyif de yapabilirsiniz.
Salvador Dali’nin eserlerini
beğenenler, sanatçının heykel ve
resimlerini sergileyen ve Place du Tertre’e adım mesafesinde olan L’Espace
Salvador Dali adlı müzeye uğramak isteyebilir.
Şirin turistik eşya satan dükkanlar ve
kahve veya sıcak şarap içebileceğiniz kafelerle süslü dar Monmartre sokaklarında
da mutlaka bir kaybolun. Keşifci bir havadaysanız, Monmartre tepesinde,
meydanın ve Sacre Coeur’un arkasında biraz daha aşağıda Rue Saint Vincent’de
bulunan şarap için yetiştirilen üzüm bağlarını da arayabilirsiniz! Veya, Sacre
Coeur’un önünden parktan aşağıya inip Boulevard de Clichy caddesine doğru
yürürken döşemelik kumaş da bakabilirsiniz.
Canal St. Martin : Arkadaşımızın tavsiyesi üzerine gittiğimiz bu semt
Paris’in gelişen bir mahallesi. Daha çok öğrencilerin bulunduğu, Place de la
Republique’in hemen kuzeyinde, Gare du Nord ve Gare de L’Est’in hemen doğusunda
kalan bu mahalle, Seine Nehri’nin bir kanalı üzerine kurulmuş.
www.canalsaintmartin.com sayfasından alıntıdır. |
Kıyısını kafeler,
bistrolar ve brasserieler süsleyen, küçük köprülerle bir kıyısından öbür
kıyısına hemen geçilebilen, oldukça şirin bir havası olabilecek bir semt.
Ancak, bize bu semt biraz fazla bohem ve fazla genç, lise ve üniversite
öğrencisine hitap edecek bir havası var gibi geldi. Bu nedenle biz bu semte
bayılmadık, ama tavsiye eden arkadaşımız mesela çok beğenmiş! Ayrıca, “Amélie”
filminin bir kısmını da burada çekmişler.
Perşembe ve Pazar
sabahları kanalın yakınındaki Boulevard Richard Lenoir’da kurulan pazarın çok
iyi olduğunu duyduk ama biz gitmedik. Bu semti görmek isteyenler belki iki
saatlik bir yürüyüş için uğramak isteyebilir.
Bahçeler:
Jardin du Luxembourg : Altıncı arrondissement’in
göbeğinde bulabileceğiniz Kral XIII. Louis’nin vekili Marie di Medici’nin
sarayının etrafında kurulmuş bu park, şehirleşme ile beraber 19. yy’da Paris’in
en güzel parklarından biri haline gelmiş. 225 dönümlük bu parkta geleneksel
Fransız bahçelerinin yanısıra, İngiliz tarzında tasarlanmış bahçeler, çeşme ve
uzaktan kumandalı tekneler yarıştırılan havuzlar, palmiye, portakal, nar ve
zakkum agaçları,320 çeşit elma yetişen meyve bahçesi ve bol sayıda heykel
bulabilirsiniz. Sıcak mevsimde açılan orkide bahçesini de görmeyi ihmal
etmeyin. Parkta etrafı çevirilmiş
büyük ama ücretli çocuk oyun parkuru ile eski bir atlıkarınca da bulunuyor.
Parkta, kısaca bile olsa mutlaka gezinmenizi tavsiye ederim çünkü Paris’in hengamesinden
arınmış küçük bir cennet olan bu park, kapılarından girildiği anda insanı
güzelliklere taşıyor.
www.gardenvisit.com sayfasından alıntıdır. |
Parkın içindeki Marie di Medici’nin sarayında bulunan müze ise ilk halka
açık Fransız müzesi olarak 1750’de kapılarını açmış. Müze, şimdi sergi alanı
olarak kullanılıyor ve Paris’e gelen en iyi sergilere ev sahipliği yapıyor.
www.gardenvisit.com sayfasından alıntıdır. |
Luxembourg Bahçesine
ziyaretinizi bu yazıda detaylı anlatılan Musée D’Orsay, St. Germain des Pres
mahallesi, St. Sulpice Kilisesi ve/veya Musée Rodin ile birleştirmenizi tavsiye
ederim.
6. Arrondissement, 75006 PARIS, +33 1 42 34 23 62
Jardin des Tuileries : Louvre Müzesi’nin karşısında yer alan Jardin des
Tuilleries adlı parkı Paris’teki bir
çok bahçenin tasarımcısı Andre Le Notre tasarlamış. Çiçekleri ve çeşmeleriyle
hatta insanları seyretmek için yapılmış bankları ve krep yiyip kahve
içebileğiniz kafeleriyle Jardin des Tuilleries, bahar ve yaz aylarında çok keyifli
bir park haline dönüşüyor! Burada gezerken karşılaşacağınız kareler size de
günümüzün Renoir tablolarını çağrıştırabilir. Vaktiniz varsa, bahçenin bir
köşesinde yer alan küçük L’Orangerie adlı müzeye de uğrayıp, Claude Monet’nin
oval şeklindeki iki odada sergilenen “Nilüferler” (“Water Lillies”/“Les
Nymphéas”) adlı resimlerini görmenizi de şiddetle öneririm.
www.woldtoptop.com sayfasından alıntıdır. |
Rodin Müzesi’nin Bahçesi
: Yedinci
Arrondissement’da bulunan görülmeye değer Musée Rodin’in 30 dönüm
büyüklüğündeki bahçesini mutlaka görün. Bu
bahçe, ve bahçedeki Rodin heykelleri, kutu şeklinde budanmış bodur ağaçları,
gül bahçesi ve fıskiyeli süs havuz, benim Paris’de en çok hoşuma gidenler arasında!
Rodin Müzesi’ne daha kısa bir ziyaret isterseniz ve havalar da elverişli ise, bahçe
için ayrı bilet alıp müze binasını gezmeden sadece müzenin bahçesini de
gezebilirsiniz. Bu bahçe, havaların sıcak olduğu aylarda sadece park keyfi
yaşamak için çocuklarla da gidilebilinecek keyifli bir mekan.
Kiliseler:
Basiliqué du Sacré Coeur
:
Paris’in 130 metre yüksekliğinde Monmartre tepesinde oturan alan Kutsal Kalp Bazilikası adlı Katolik kilisesine doğru
ilerlerken, kilise sanki havada uçuyormuş izlenimine kapılmamak mümkün değil! Kilisenin
iç dekoru da çok güzel: tavanlari süsleyen mozaikten yapılmış devasa dini tablo
dünyada en büyükler arasındaymış; bölüm bölüm ayrılmış ufak kiliselerin
(chapel) süsü ve güzelliği de insanı çok etkiliyor, adeta huşu veriyor; tavanın
ortasındaki şaşalı büyük kubbesi de insanı adeta yukarıya çekiyor. Kısaca, bu kilise gördüğüm kiliseler
arasında önde geliyor. Kalabalıktan da analşıldığı gibi, bu düşüncede yanlız
değilim.
www.wikipedia.org sayfasından alıntıdır. |
Asıl, girişte alınan ekstra bir bilet
ile kilisenin kubbesine çıkıp, kubbenin dış cephesinde dolaşabilir, Paris’i de
360° tüm güzelliği ile tepeden görebilirsiniz! Yukarıya 300 dik basamaklı merdiven ile çıkıldığından,
hamilelere, çoçuklara ve yaşlılara kubbeye çıkmalarını tavsiye etmiyorum!
35 Rue du Chevalier de la Barre, 75018 PARIS, +33 1 53 41 89 00, http://www.sacre-coeur-montmartre.com/english/
Diğer Kiliseler : Hem birbirine yakın, hem
vaktiniz olursa kısa bir gezmeye uygun, hem de içinde dilek tutup mum yakmaya
ve hatta oturup kısa bir soluk almaya değer Paris’te üç
kilise daha tavsiye edebiliriz: Ortaçağdan kalma, resimlerle süslü camlarıyla Paris’in
en eski kilisesi sayılan Saint-Germain-des-Prés Kilisesi; tarihi org ve
kilisede verilen org konserleriyle ilginç olan St. Sulpice Kilisesi; ve
lacivert altın yaldızlı yıldızlarla süslü tavanı ve yine ortaçağdan kalma
resimlerle süslü camlarıyla Sainte Chapelle Kilisesi. İlgilenenlere, “Da Vinci
Şifresi” adlı kitap ve filmin bir kısmının da St. Sulpice Kilisesi’nde
geçtiğini de söyleyeyim. Paris’in meşhur Notre Dame kilisesinin de cıvarda
olduğunu hatırlatmak isterim. Ancak Katolikler kiliseye çok değer verdiğinden
her önünden geçtiğimizde uzun giriş sıraları oluyor ve bu nedenle ben genelde
diğer listelediğim kiliseleri görmeyi tercih ediyorum.
www.wikipedia.org sayfasından alıntıdır. |
www.wikipedia.org sayfasından alıntıdır. |
Saint-Germain-des-Prés Kilisesi : 3 Place Saint-Germain des Prés,
75006 PARIS, +33 1 55 42 81 10
Paroisse Saint Sulpice-Presbytere : 50 Rue Vaugirard, 75006 PARIS, +33 1 42 34 59 94
Saint Chapelle : 8 Boulevard du
Palais, 75001 PARIS, +33 1 53 40 60 80
Notre Dame : 6 Parvis Notre-Dame - Place Jean-Paul II, 75004
PARIS, +33 1 42
34 56 10
Paris’de alışveriş ve
restoranlar ile ilgili notlarım için lütfen Cuma günü Paris 3. Bölüm olarak
yayınlanacak yazıma bakmayı unutmayın!
Sevgiler,
Mor
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder