26 Şubat 2014 Çarşamba

PARIS’E İLKBAHARDA BAYILIRIM II … (I LOVE PARIS IN THE SPRINGTIME)



Üç bölümden oluşan Paris gezisi yazımın ilk bölümünü Pazartesi yayınladık, ikinci bölümünü bugün yayınlıyoruz, üçüncü bölümünü de Cuma günü yayınlayacağız.

Paris 2. Bölüm:

Gezilebilecek Semtler:




St. Germain de Pres: Meşhur Saint-Germain-des-Prés Kilisesi’nin etrafında kurulumuş ve 6 ve 7. Arrondissement’lerde yer alan bu mahalle, Les Deux Magots ve Café de Flore gibi Paris’in birkaç ünlü kafesine de ev sahipliği yapıyor. Mahalle ilk kurulduğunda Paris’in dışında sayılırmış. 2. Dünya Savaşı’ndan sonra entellektüellerin ve filozofların tercih ettiği semt olmuş; hatta filozof Jean-Paul Sartre ve ressam Giovanni Giacometti burada yaşamışlar.

www.tripadvisor.co.uk sayfasından alıntıdır.


Paris’in zengin ve şık mahallelerden biri sayılan bu mahalle, zamanla şehirde bir sanat merkezi haline gelmiş:  şehirde jazz’ın merkezi, müzeler, sanat galerileri ve sanat tacirleriyle dolu bu mahalle görülmeye değer. Seine Nehri’nin sol kıyısından (yani Quay D’Orsay’den) Luxembourg Bahçesi’ne kadar uzayan semtin doğu sınırında Latin Quarter denilen muhit, batı sınırında ise Eyfel Kulesinin bulunduğu semt yer alıyor.

www.hotelceramic.com sayfasından alıntıdır.


Bu semtin ana caddeleri olan Boulevard St-Germain, Rue de Seine, Rue de Rennes ve Rue Bonaparte’da gezip, ara sokaklarına dalıp, vitrin bakıp alışveriş yapmak, sokak müzisyenlerini dinlemek ve meşhur kafelerinde kahve içip insan seyretmek pek keyifli!  Ev tekstilinden bijüteriye, resim baskılarından kıyafete kadar Marais semti ile St. Germain de Pres semtinin sokaklarında kendinizi kaybetmenizi tavsiye ederim.  Sokaklarında yürürken güzel mimarisine de bakmayı unutmayın.

www.nyhabitat.com sayfasından alıntıdır.


Luxembourg Bahçesine, D’Orsay ve Rodin Müzelerine ve “Kiliseler” başlığı altında tavsiye ettiğim kiliselerin bir kısmına yakınlığı nedeniyle bu mahallede gezinizi diğer tavsiye edilen Paris’te görülecek ve gidilecek yerlerle rahatlıkla kombine edebilirsiniz. 

Marais : Adı “bataklık” anlamına gelen bu mahalle, 3 ve 4. Arrondissement’te, Seine Nehrinin sağ kıyısında, Centre Georges Pompidou’dan Place de Vosges’e kadar olan bölgeyi ve civarını kapsıyor. 19. yy ve 20. yy başında bu semte hatta özellikle bu semtteki Rue des Rosiers ve etrafına çok sayıda doğu Avrupa’dan gelen (Aşkenaz) Yahudisi yerleştiğinden, Pazar günleri Paris’te her yer kapalıyken, burada her yer açık; ancak Cuma günleri ise bu mahalledeki dükkan, kafe ve lokantalar dahil hemen hemen her yer kapalı. Rue des Rosiers’den bahsetmişken, vaktiniz olursa bu yaya sokağındaki falafel (nohut köftesi) satan büfelerden muhteşem falafellerden alıp, Place des Vosges’e yürüyüp, parkta oturup yemenizi tavsiye ederim.

www.nyhabitat.com sayfasından alıntıdır.

Marais’de Rue au Maire ve civarındaki kısıma ise 1. Dünya Savaşı sırasında çalışmak üzere Paris’e gelen Çinliler yerleşmiş; şimdi özellikle semtin kuzeyine Place de la République civarı Çinli mahallesi olmuş. Biz Marais’nin bu kısımlarına gitmedik ama vaktiniz varsa hızlı bir yürüyüşe değebilir.  Şık ve çeşitli butikleri, renkli çiçeklerle süslenmiş binaları, lüks lokantakarı ile Marais, Paris’te bfavorilerim arasında!

www.tripadvisor.com sayfasından alıntıdır.


Marais bölgesine gitmişken, aşağıda tavsiye ettiğimiz duraklara da uğramayı unutmayın:

Centre Georges Pompidou : Marais semtinin bir ucunda bulunan Centre Georges Pompidou, Fransa’nın meşhur modern sanat müzesi. Binanın mimarisi de ev sahipliği yaptığı eserler kadar ilginç ve sanat sayılabilir. (“Müzeler” başlığı altındaki detaylı açıklamamıza lütfen bakınız.)

Place Georges-Pompidou, 75004 PARIS, +33 1 44 78 12 33, http://www.centrepompidou.fr/en

Place de Vosges : 1612’de tamamlanan, Paris’in en eski planlanmış meydanı olan Place de Vosges’un ortasında küçük bir park yer alıyor. Parkın etrafı, kare sütünlarla desteklenmiş üstü kubbe tavanlı kemeraltı çarsısı dükkanları ve bistroları ile çevirilmiş. Dükkanların büyük bir kısmı sanat galerisi; diğerleri bijüteri, parfümeri ve çıkolatacı gibi Paris’in havasını yakalayabileceğiniz şirin işletmeler. Eğer sanata ilginiz varsa, özellikle bahar ve yaz aylarında kalabalık olan Place de Vosges’daki galerilere girip çıkmanızı, hatta gitmişken aşağıda tavsiye ettiğimiz Place de Vosges’un bir köşesinde bulunan Ma Bourgogne adlı bistroda dışarıda oturup öğlen yemeği yemenizi, hava müsaitse bir de parkta oturup etrafınızı seyretmenizi tavsiye ederim.

www.discoverwalks.com sayfasından alıntıdır.


Place de Vosges’in diğer köşesinde bulunan Victor Hugo’nun eski evi müzeye çevirilmiş ve geziye açık.  Ma Bourgogne ile Victor Hugo Müzesi arasındaki köşede, 9 numarada Hôtel du Chaulne adlı eski bir malikane yer alıyor. Şimdi mimarlık okulu olan bu malikanenin muhteşem bahçesine meydana bakan küçük bir kapıdan girebiliyorsunuz (bu bahçeye girmenizi ve bahçede kısa bir yürüyüş yapmanızı da tavsiye ederim!).

www.photographynationalgeographic.com sayfasından alıntıdır.


Ayrıca, Place de Vosges’da çalmayı tercih en çok sayıda sokak müzisyenini de dinleyebilirsiniz!  (Şubat ayında bu meydana ilk gittiğimde dükkanları açık olmakla birlikte park ve etrafı bomboştu; havalar ısındıkça, Mayıs ve Temmuz aylarındaki ziyaretlerimde ise Place de Vosges son derece kalabalık ve canlıydı.)

Musée Picasso : Tadilat nedeniyle Haziran 2014’e kadar kapalı olacak Picasso Müzesine uğramanızı  mutlaka tavsiye ederim. (“Müzeler” başlığı altındaki detaylı açıklamama lütfen bakınız.)

Hôtel Sale, 5 rue de Thorigny, 75003 PARIS, +33 1 42 71 15 21, http://www.museepicassoparis.fr/

Place Vendôme ve Civarı : Place Vendôme 1702 senesinde Fransa’nın ordusunun gücünü kutlamak amacıyla yapılmış; ortasında göreceğiniz sütun ise I. Napoleon tarafından Rus-Avusturya İmparatorluğu’nu yendiği Austerlitz çatışmasını kazanınca 19. yüzyılın başında meydana dikilmiş. Bugün meydana bakan binalarda Ritz Oteli ve büyük uluslararası bankaların ofisleri var. Binaların sokak katlarında ise Cartier gibi şık ve pahalı kuyumcuları bulabilirsiniz.

www.purple-papaya-films.com sayfasından alıntıdır.


Place Vendôme’un hemen altından geçen Rue Saint Honoré, biraz ileride Rue Faubourg Saint Honoré olarak isim değiştirir ve Hermès gibi ünlü lüks Fransız markalarının merkez mağazalarına ev sahipliği yapar. Bu sokağın bağlandığı Rue Cambon’da da Chanel gibi lüks mağzaların yanısıra yine şık ama daha orta ayar mağazalar bulmak mümkün.  Place Vendome’dan aşağıya Rue de Rivoli’ye doğru giderken yine üstü kapalı pasajlar ve küçük dükkanlar, bistrolarla süslü sokaklar, eski bakımlı ihtişamlı binalar görmek mümkün. Ayrıca, civardaki sokaklarda beklenmedik avlular, avlu içinde kafe ve küçük dükkanlar keşfetmek te çok keyifli oluyor.

www.franceforvisitors.com sayfasından alıntıdır.


Monmartre : Bulutlar arasında uçuyormuş havasında olan ve “Kiliseler” başlığı altında daha detaylı anlatığımız Basilique Sacré Coeur, Paris seyahatinde mutlaka gidilmesi gereken yerler arasında! Sacre Coeur’ün önündeki güvercin dolu parkta güzel fotoğraf çekme imkani olduğu gibi, seyyar satıcılar ve hatta hırsızlar da geziyorlar; resimlerinizi çekerken lütfen dikkat edin.




www.aparisguide.com sayfasından alıntıdır.


Sacre Coeur çıkışında kilisenin hemen arka sokakları meşhur Monmartre semti oluyor. Zamanında Dali, Monet, Mondrian, Picasso, van Gogh gibi santçıların stüdyolarına, kiminin evlerine de ev sahipliği yapan bu mahalledeki büyük meydan Place du Tertre artık sokak ressamları ile dolu. Seyyar ressamlar yaklaşık 25 EURO ya 15 dakikada resminizi büyük bir başarıyla yapabiliyorlar. Böylelikle, resminiz de tatilinizin kalıcı bir anısı olabiliyor.

www.dooyoo.co.uk sayfasından alıntıdır.


Biz meydana bakan lokantalarin birinde Moules Provençale yedik ve çok memnun kaldık. Tabi midyeler Fransa’nin güney doğusunda bulunan yemeğe de adını veren Provence bölgesindeki midyeler kadar taze ve lezzetli olmasa da, bu yemek bizim çok hoşumuza gitti. Hatta havalar sıcaksa, bizim gibi dişarıda meydana bakan bir masaya oturup yemeğinizi yerken keyif de yapabilirsiniz.

Salvador Dali’nin eserlerini beğenenler, sanatçının  heykel ve resimlerini sergileyen ve Place du Tertre’e adım mesafesinde olan L’Espace Salvador Dali adlı müzeye uğramak isteyebilir.

Şirin turistik eşya satan dükkanlar ve kahve veya sıcak şarap içebileceğiniz kafelerle süslü dar Monmartre sokaklarında da mutlaka bir kaybolun. Keşifci bir havadaysanız, Monmartre tepesinde, meydanın ve Sacre Coeur’un arkasında biraz daha aşağıda Rue Saint Vincent’de bulunan şarap için yetiştirilen üzüm bağlarını da arayabilirsiniz! Veya, Sacre Coeur’un önünden parktan aşağıya inip Boulevard de Clichy caddesine doğru yürürken döşemelik kumaş da bakabilirsiniz.

Canal St. Martin : Arkadaşımızın tavsiyesi üzerine gittiğimiz bu semt Paris’in gelişen bir mahallesi. Daha çok öğrencilerin bulunduğu, Place de la Republique’in hemen kuzeyinde, Gare du Nord ve Gare de L’Est’in hemen doğusunda kalan bu mahalle, Seine Nehri’nin bir kanalı üzerine kurulmuş.

www.canalsaintmartin.com sayfasından alıntıdır.


Kıyısını kafeler, bistrolar ve brasserieler süsleyen, küçük köprülerle bir kıyısından öbür kıyısına hemen geçilebilen, oldukça şirin bir havası olabilecek bir semt. Ancak, bize bu semt biraz fazla bohem ve fazla genç, lise ve üniversite öğrencisine hitap edecek bir havası var gibi geldi. Bu nedenle biz bu semte bayılmadık, ama tavsiye eden arkadaşımız mesela çok beğenmiş! Ayrıca, “Amélie” filminin bir kısmını da burada çekmişler.

Perşembe ve Pazar sabahları kanalın yakınındaki Boulevard Richard Lenoir’da kurulan pazarın çok iyi olduğunu duyduk ama biz gitmedik. Bu semti görmek isteyenler belki iki saatlik bir yürüyüş için uğramak isteyebilir.


Bahçeler:

Jardin du Luxembourg : Altıncı arrondissement’in göbeğinde bulabileceğiniz Kral XIII. Louis’nin vekili Marie di Medici’nin sarayının etrafında kurulmuş bu park, şehirleşme ile beraber 19. yy’da Paris’in en güzel parklarından biri haline gelmiş. 225 dönümlük bu parkta geleneksel Fransız bahçelerinin yanısıra, İngiliz tarzında tasarlanmış bahçeler, çeşme ve uzaktan kumandalı tekneler yarıştırılan havuzlar, palmiye, portakal, nar ve zakkum agaçları,320 çeşit elma yetişen meyve bahçesi ve bol sayıda heykel bulabilirsiniz. Sıcak mevsimde açılan orkide bahçesini de görmeyi ihmal etmeyin.  Parkta etrafı çevirilmiş büyük ama ücretli çocuk oyun parkuru ile eski bir atlıkarınca da bulunuyor. Parkta, kısaca bile olsa mutlaka gezinmenizi tavsiye ederim çünkü Paris’in hengamesinden arınmış küçük bir cennet olan bu park, kapılarından girildiği anda insanı güzelliklere taşıyor. 

www.gardenvisit.com sayfasından alıntıdır.


Parkın içindeki Marie di Medici’nin sarayında bulunan müze ise ilk halka açık Fransız müzesi olarak 1750’de kapılarını açmış. Müze, şimdi sergi alanı olarak kullanılıyor ve Paris’e gelen en iyi sergilere ev sahipliği yapıyor.

www.gardenvisit.com sayfasından alıntıdır.


Luxembourg Bahçesine ziyaretinizi bu yazıda detaylı anlatılan Musée D’Orsay, St. Germain des Pres mahallesi, St. Sulpice Kilisesi ve/veya Musée Rodin ile birleştirmenizi tavsiye ederim.

6. Arrondissement, 75006 PARIS, +33 1 42 34 23 62

Jardin des Tuileries : Louvre Müzesi’nin karşısında yer alan Jardin des Tuilleries adlı parkı Paris’teki bir çok bahçenin tasarımcısı Andre Le Notre tasarlamış. Çiçekleri ve çeşmeleriyle hatta insanları seyretmek için yapılmış bankları ve krep yiyip kahve içebileğiniz kafeleriyle Jardin des Tuilleries, bahar ve yaz aylarında çok keyifli bir park haline dönüşüyor! Burada gezerken karşılaşacağınız kareler size de günümüzün Renoir tablolarını çağrıştırabilir. Vaktiniz varsa, bahçenin bir köşesinde yer alan küçük L’Orangerie adlı müzeye de uğrayıp, Claude Monet’nin oval şeklindeki iki odada sergilenen “Nilüferler” (“Water Lillies”/“Les Nymphéas”) adlı resimlerini görmenizi de şiddetle öneririm.

www.woldtoptop.com sayfasından alıntıdır.


Rodin Müzesi’nin Bahçesi : Yedinci Arrondissement’da bulunan görülmeye değer Musée Rodin’in 30 dönüm büyüklüğündeki bahçesini mutlaka görün. Bu bahçe, ve bahçedeki Rodin heykelleri, kutu şeklinde budanmış bodur ağaçları, gül bahçesi ve fıskiyeli süs havuz, benim Paris’de en çok hoşuma gidenler arasında! Rodin Müzesi’ne daha kısa bir ziyaret isterseniz ve havalar da elverişli ise, bahçe için ayrı bilet alıp müze binasını gezmeden sadece müzenin bahçesini de gezebilirsiniz. Bu bahçe, havaların sıcak olduğu aylarda sadece park keyfi yaşamak için çocuklarla da gidilebilinecek keyifli bir mekan.

 

79 Rue de Varenne, 75007 Paris, +33 1 44 18 61 10, http://www.musee-rodin.fr/en


Kiliseler:

Basiliqué du Sacré Coeur : Paris’in 130 metre yüksekliğinde Monmartre tepesinde oturan alan Kutsal Kalp Bazilikası adlı Katolik kilisesine doğru ilerlerken, kilise sanki havada uçuyormuş izlenimine kapılmamak mümkün değil! Kilisenin iç dekoru da çok güzel: tavanlari süsleyen mozaikten yapılmış devasa dini tablo dünyada en büyükler arasındaymış; bölüm bölüm ayrılmış ufak kiliselerin (chapel) süsü ve güzelliği de insanı çok etkiliyor, adeta huşu veriyor; tavanın ortasındaki şaşalı büyük kubbesi de insanı adeta yukarıya çekiyor.  Kısaca, bu kilise gördüğüm kiliseler arasında önde geliyor. Kalabalıktan da analşıldığı gibi, bu düşüncede yanlız değilim.

www.wikipedia.org sayfasından alıntıdır.


Asıl, girişte alınan ekstra bir bilet ile kilisenin kubbesine çıkıp, kubbenin dış cephesinde dolaşabilir, Paris’i de 360° tüm güzelliği ile tepeden görebilirsiniz!  Yukarıya 300 dik basamaklı merdiven ile çıkıldığından, hamilelere, çoçuklara ve yaşlılara kubbeye çıkmalarını tavsiye etmiyorum!

35 Rue du Chevalier de la Barre, 75018 PARIS, +33 1 53 41 89 00, http://www.sacre-coeur-montmartre.com/english/

Diğer Kiliseler : Hem birbirine yakın, hem vaktiniz olursa kısa bir gezmeye uygun, hem de içinde dilek tutup mum yakmaya ve hatta oturup kısa bir soluk almaya değer Paris’te üç kilise daha tavsiye edebiliriz: Ortaçağdan kalma, resimlerle süslü camlarıyla Paris’in en eski kilisesi sayılan Saint-Germain-des-Prés Kilisesi; tarihi org ve kilisede verilen org konserleriyle ilginç olan St. Sulpice Kilisesi; ve lacivert altın yaldızlı yıldızlarla süslü tavanı ve yine ortaçağdan kalma resimlerle süslü camlarıyla Sainte Chapelle Kilisesi. İlgilenenlere, “Da Vinci Şifresi” adlı kitap ve filmin bir kısmının da St. Sulpice Kilisesi’nde geçtiğini de söyleyeyim. Paris’in meşhur Notre Dame kilisesinin de cıvarda olduğunu hatırlatmak isterim. Ancak Katolikler kiliseye çok değer verdiğinden her önünden geçtiğimizde uzun giriş sıraları oluyor ve bu nedenle ben genelde diğer listelediğim kiliseleri görmeyi tercih ediyorum. 

www.wikipedia.org sayfasından alıntıdır.

www.wikipedia.org sayfasından alıntıdır.


Saint-Germain-des-Prés Kilisesi : 3 Place Saint-Germain des Prés, 75006 PARIS, +33 1 55 42 81 10
Paroisse Saint Sulpice-Presbytere :  50 Rue Vaugirard, 75006 PARIS, +33 1 42 34 59 94
Saint Chapelle : 8 Boulevard du Palais, 75001 PARIS, +33 1 53 40 60 80
Notre Dame : 6 Parvis Notre-Dame - Place Jean-Paul II, 75004 PARIS, +33 1 42 34 56 10


Paris’de alışveriş ve restoranlar ile ilgili notlarım için lütfen Cuma günü Paris 3. Bölüm olarak yayınlanacak yazıma bakmayı unutmayın!

Sevgiler,

Mor

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder