24 Şubat 2014 Pazartesi

PARIS’E İLKBAHARDA BAYILIRIM I … (I LOVE PARIS IN THE SPRINGTIME)





www.eurorivercruises.com sayfasından alıntıdır.

10 senelik bir aradan sonra, 2013’te Paris’e 3 kere giderek bu güzel şehirde  toplam 2 hafta geçirdim! Ve Paris’i çok sevdim… Geçen seneki Paris seyahatlerimin birine kış aylarında kız arkadaşlarımla başbaşa gittim; diğerine iki aile, 5 yaşında ve 3 yaşında çocuklarımızı da yanımıza alarak ilkbaharda gittik; en son seyahatimde ise eşim beni yazın ortasında doğumgünüm için götürdü. Her gittiğimde Paris’in farklı mevsimlerini gördüm, ayrı sokaklarını, mekanlarını, restoranlarını gezdim, bazen de çok beğendiğim bazı  yerlerine geri gittim!

Paris’in insanları, kesinlikle eskiye nazaran daha kibar, sokakları ise geçen sene bana daha şaşalı geldi. (Belki de Paris’i özlemişim…) Paris’in görülmeye değer meşhur şehir yapılarını, tarihi eserlerini ve müzelerini evvelce yaptığım seyahatlerimde defalarca gördüğüm için, geçen seneki gezilerimi Paris’in sokaklarına, küçük müzelerine, köprülerine ve mahallelerine adadım. Hazır parlak ilkbahar günleri önümüzdeyken, notlarımı sizlerle de paylaşmak istedim. Eğer gidecek olursanız, aşağıdaki listedeki her yere (aksini not etmedikçe) gittim, hepsini beğendim ve görülmesini tavsiye ederim. İlkbahar aylarında Paris’e gitmenizi öneririm: Paris ilkbaharda bir başka güzel!

Üç bölümden oluşan yazımın ilk bölümünü bugün, ikinci bölümünü Carşamba ve üçüncü bölümünü de Cuma günü yayınlayacağız.

Paris 1. Bölüm:

Ulaşım:

Londra’dan Paris’e iki kere Eurostar adlı hızlı trenle 2,5 saatte gittim. Tren yolculuğu çok rahat ve hoş, mutlaka Londra’dan gidecek olanlara tavsiye ederim!

İstanbul’dan THY, Air France ve Pegasus Havayolları Paris’e direk uçuyor. İlkbahar promosyonlarını da takip etmenizi tavsiye ederim, bazen çok uygun fiyata uçak biletleri alınabiliyor. İstanbul’dan Paris’e uçuş yaklaşık 3 saat sürüyor.

Oteller:

W Paris Opera: Opera binasının hemen hemen karşısında, Boulevard Hausmann’daki büyük Galleries Lafayette’e de 2 dakika yürüme mesafesinde olan bu otelin merkezi konumu , sanat ile süslenmiş modern şıklığı ve çok yardımcı concierge bölümü elemanları nedeniyle tavsiye ederiz. Otel 1870’lerde inşa edilmiş (sonradan da tamamen yenilenmiş!) bir binada yer alıyor. Odalar kullanışlı ve hoş bir tarzda (modern ve modernleştirilmiş klasik tarz karıştırılarak) dekore edilmiş, çok büyük olmasalar da çok küçük de değiller. Otelin restoranı  Arola’yı denedik, kotü değildi ama biz fazla deneysel yemek yapmaya çalışmışlar da başaramamışlar gibi geldi bize. Otelin akşamları hareketli olan bar kısmında bir içki içmenizi tavsiye ederiz.

4 rue Meyerbeer, 75009 PARIS, www.wparisopera.com


www.hospitalitynet.org sayfasından alıntıdır. 


Hotel Royal Saint-Honoré : Place Vendôme’a 2 dakika, Jardin des Tuilleries’e 4 dakika, Louvre Müzesine 8 dakika yürüme mesafesinde, bu meşhur sokaktaki butiklerin tam ortasında olan  bu 4 yıldızlı oteli konumu  ve Paris’de bu lokasyon için nispeten uygun ücretleri nedeniyle tavsiye ediyoruz. Otel şirin Fransız tarzı döşenmiş mermer banyolu odaları,  ve güleryüzlü personeli ile bizi 3 gece güzel ağırladı. Girişte restoranından  odalara da yemek yollayabiliyor ki biz iki gece çocuklar ve bakıcı için buradan odalara yemek yollattık.  Ancak yemeklerin idare eder olduğunu söyleyelim; otelde mecbur kalmadıkça yemek yememenizi, Paris’in brasserie’lerini tercih etmenizi tavsiye ederiz. Dikkat: Hotel Royal Saint-Honore’yi aynı sokakta daha ileride bulunan kardeş oteli olan 3 yıldızlı Hotel Saint-Honore ile karıştırmayın!

221 rue Saint-Honoré, 75001 PARIS, www.hotel-royal-saint-honore.com


www.hrs.com sayfasından alıntıdır.



Villa Mazarin : Les Marais mahallesinde iyi bir konumda bulunan bu butik otel de yine Fransız mobilyalari  ile döşenmiş küçük ama çok şirin bir mekan. Picasso Müzesi, Place des Vosges ve Centre Pompidou’nun yanısıra şirin dar sokaklar, bijuteri dükkanları  ve şık butikler otelden çıkar çıkmaz ayaklar altında. Yine Paris için fiyatları uygun, temiz ve güleryüzlü çalışanları ile Villa Mazarin tavsiyelerimiz arasında.

6 rue des Archives, 75004 PARIS, www.villamazarin.com


www.agoda.com sayfasından alıntıdır.  

www.hrs.com sayfasından alıntıdır.  


Le Burgundy Paris : Bu otelde biz kalmadık, ama çok beğendik! Fiyatları daha yüksek ama aydınlık, heykellerle süslenmiş lobisi ve şık kafesi hoşumuza gitti. Markaların butikleri hatta Hérmes’in merkez  (“flagship”) butiği otele adım mesafesinde; Champs Elysées 300 m, Opera binası ve Jardin des Tuileries ise kısa bir yürüme mesafesinde. 

6-8 rue Duphot, 75001 PARIS, www.leburgundy.com


www.holidaysoo.com sayfasından alıntıdır.   

www.tripadvisor.co.uk sayfasından alıntıdır.  



Gezilecek Turistik Yerler:

Eyfel Kulesi : 1889’da Paris’in ev sahipliği yaptığı Dünya Fuarı için, Fransa Devrimi’nin 100. yılını kutlamak amacıyla Gustave Eiffel tarafından inşa edilmiş bu kule zaman içinde Paris’in sembolü haline dönüşmüş. Paris’te gezerken ara ara Kuleyi görmek çok hoş oluyor; hatta akşam vakti ışıklarla suslenmiş hali de ayrı bir hoş!

Kulenin tepesine asansörle çıkmak ve Paris’in büyüklüğünü tepeden görmek mümkün. Ancak, böyle bir niyetiniz varsa saatler sürecek uzun sıralarda beklemektense önceden internetten bilet almanızı tavsiye ederiz. . http://www.tour-eiffel.fr/en/preparing-your-visit/buying-your-tickets.html Ayrıca, Jules Verne adlı Michelin yıldızlı şık lokantaya rezervasyonunuz varsa, bu uzun sıralarda beklemeden, lokantanın açtığı çok kısa bir sıraya girip Kule’nin ikinci katına (yani yerden 125 metre yukarıya) ayrı bir asansörle çıkmak mümkün. (Bir sonraki Paris seyahatim için bu lokantada yemek yemek listemin başında!) Kule’nin tepesine bir kere çıkıp Paris’i bütün ihtişamıyla kuşgözü görmenizi tavsiye ederiz. Kule’nin önünde yan kesicilere mutlaka dikkat edin.

Benim gibi izlenimci (impressionist) ressamları beğenenlerin, Eyfel Kulesi’nin karşı kıyısında 16. Arrondissement’de aşağıda detaylı anlattığım Musée Marmottan Monet adlı müzeye Eyfel Kulesi ziyaretini takiben gitmelerini tavsiye ederim.

Champ de Mars, 5 Avenue Anatole France, 75007 PARIS, +33 8 92 70 12 39, http://www.tour-eiffel.fr/


www.europeantrips.org sayfasından alıntıdır.


Seine Nehri :  Paris’in meşhur yeşil renkli Seine Nehri’ni Paris’te gezinirken görmemek mümkün değil! Hazır Paris’e gitmişken biraz da nehrin keyfini cıkartmayı unutmayın. Nehir kenarında uzun yürüyüş yapmanızı ve herbiri farklı süslenmiş güzel köprülerden bir ikisi hakkında biraz bilgi edinip o köprülerin üzerinden karşı kıyıya geçmenizi tavsiye ederim.  Özellikle Louvre Müzesi’nin önünde rahatlıkla bulabileceğiniz Pont des Arts (veya Passerelle des Arts) olarak bilinen köprü bizim ilgimizi çekti. Bu köprüden geçen aşıklar, köprünün trabzanlarına  üzerinde adları yazılı kilitler takıp, romantik bir şekilde anahtarlarını nehire atıyorlar. Sayelerinde, köprü de ilginç bir görünüme sahip oluyor! 

Seine Nehri’ni özellikle daha sıcak havalarda tekne turlarına katılıp oturarak da gezmek mümkün. Ancak biz Londra’da Thames Nehri’ndeki tekne turları kadar keyif almadık bu geziden. İnternette hala birçok gezi rehberi Seine Nehir turlarını tavsiye ediyor; eğer ilginizi çekerse, araştırarak siz de bu turlara katılabilirsiniz.




www.wikipedia.org sayfasından alıntıdır.    



Müzeler:

l’Orangerie Müzesi : Louvre Müzesi’nin karşısında yer alan Jardin des Tuileries adlı bahçenin bir ucunda l’Orangerie adlı müzeyi bulabilirsiniz. Sanat taciri Walter Guillaume ve eşinin, 20. yy başlarında  yapılmış olan resim ağırlıklı sanat koleksiyonunu sergiledikleri bu müzenin önemi , iki oval odada sergiledikleri Claude Monet’in “Nilüferler” (“Water Lillies”) adlı eserlerinden kaynaklanıyor.  “Les Nymphéas” olarak da bilinen bu eserler tabi ki nefes kesici fakat , Müze’nin diğer nispeten küçük koleksiyonu da hızlıca gezilip görülmeye değer. Ben 15 sene sonra ikinci sefer gittiğimde, hem Müzeyi hem de özellikle Monet’nin oval odalarını tekrar aynı hayranlık duyguları içinde gezdim.

Jardin des Tuileries, 75001 PARIS, +33 1 44 50 43 00, http://www.musee-orangerie.fr/



www.openplac.es sayfasından alıntıdır.



www.mrmrshguide.blogspot.com sayfasından alıntıdır.


Musée Rodin : Heykel sanatını sevenlere de sevmeyenlere de, Musée Rodin, yani Rodin Müzesi’ni, mutlaka tavsiye ederim. Heykel sanatını sevenler Rodin’in yapıtları arasında kendilerini kaybedeceklerdir; bu sanat dalına fazla ilgi duymayanlar ise bu müzeyi görünce fikirlerini değiştirebilirler. 1732’de tamamlanmış, bugün Hôtel Biron isimiyle tanınan bu muhteşem eski malikaneyi, Auguste Rodin yıllarca atölyesi olarak kullanmış. Şimdi ise bu bina 300’ü aşkın Rodin heykeline ev sahipliği yapıyor, Rodin’in meşhur heykellerinin büyük bir kısmı burada. Müze’nin 30 dönüm büyüklüğündeki bahçesinde güller ve küp şeklinde budanmış bodur ağaçlar dahil geniş bitki yelpazesi, fıdkiyeli süs havuz ve Rodin heykelleri de en az müze binası kadar görülmeye değer!

Müze öncesinde veya sonrasında  aşağıda anlatılan ve civardaki  St. Germain des Pres semtini de gezebilirsiniz; veya müze ziyaretinizi yine aşağıda detayları verilen yakındaki Eyfel Kulesi gezisi ile birleştirebilirsiniz.   

79 Rue de Varenne, 75007 PARIS, +33 1 44 18 61 10, http://www.musee-rodin.fr/en



www.onelwebsite.com sayfasından alıntıdır.



www.short-rent-paris-flat.com sayfasından alıntıdır.


Musée D’Orsay : 1900 yılında inşa edilmiş, 1986’da müze olarak açılmış eski bir tren istasyonu olan D’Orsay Müzesi’nin binası, neredeyse içindeki eserler kadar ilginç. Eskiden yolculara hizmet eden devasa saat ise Müze’de sergilenen empresyonist  ve post-empresyonist   sanat akımlarının örnekleri olan eserler kadar ilginç. D’Orsay Müzesi’ndeki inanılmaz güzellikteki eserler nedeniyle, bu Müze benim dünyada en sevdiğim müzelerden biri.

Müzede sergilenen Vincent Van Gogh’un 1888 tarihli “Rhone Nehrinde Yıldızlı Gece” (“Starry Night Over the Rhone” veya “La nuit étoileené”) adlı eseri ise müzede en çok beğendiğim eser oldu; bulunduğu odaya girer girmez tablodaki yıldızların parlaması gözleri hemen üstüne çekiyor, sanki gerçek yıldızlar tablonun içine yerleştirilmiş izlenimi  veriyor! Ayrıca, “Kaplumbağa Terbiyecisi” adlı eseri ile tanınan Türk ressam, arkeolog ve müzeci Osman Hamdi Bey’in bir tablosunu da D’Orsay Müzesinin Oryantalizm bölümünde görebilirsiniz!

D’Orsay Müzesi’ni hem İngilizce hem Fransızca olarak düzenlenen müze turlarına katılarak  gezmenizi şiddetle tavsiye ederim. Tur rehberleri sergilenen tablolar ile ilgili son derece bilgililer ve çok güzel bir şekilde tabloların tarihçelerini ve önemlerini anlatıyorlar. Ancak saatlerce sürebilen müzeye giriş sıralarında beklemek istemiyorsanız, hem müze biletlerinizi hem de saatleri evvelce belli olan müze turu biletlerinizi gitmeden önce almanızı tavsiye ederim. http://www.musee-orsay.fr/en/visit/admission/ticket-purchase.html Bu arada 13 yaşından küçük çocukların yetişkinler için düzenlenen turlara katılmalarına izin verilmediğini de gerekiyorsa dikkate alın.

D’Orsay Müzesi’nden ayrılmadan Müze’nin birinci katında, eski Hôtel D’Orsay’in 1900’de açılmış lokantasında mutlaka birşeyler yemenizi tavsiye ederim. Göz kamaştıran kristal avizeler, salona serpilmiş heykeller eşliğinde tablo gibi boyanmış tavanlar altinda klasik Fransız mutfağından hazırlanan değişken menüsünden yemek yemek bize çok hoş gelmişti!

1 rue de la Légion d’Honneur, 75007 PARIS, +33 1 40 49 48 14, http://www.musee-orsay.fr/

www.wikipedia.org sayfasından alıntıdır.

 Musée Picasso : Picasso’nun kendi Picasso koleksiyonunu sergileyen  müze,  Haziran 2014’te tadilat sonrası tekrar açılacak. Geçen sene bu müze’yi tadilat nedeniyle kapalı olduğundan göremesek bile, daha evvelki Paris gezilerimde gitmiş, gezmiş ve hayran kalmıştım! Aynı sanatçıya ait bu kadar fazla sayıda eseri beraber görmek, insana sanatçıyı daha iyi anlayabilme imkanı verdiğini düşünerek bu müzeden ayrıldığımı hatırlıyorum.

Picasso Müzesi’nde Picasso’nun eserleri dışında, ressamın  sahip olduğu 150 parçalık diğer sanatçılara ait eserlerden oluşan muazzam koleksiyonunu da görmek mümkün. Müze, gezilmesini tavsiye ettiğim Les Marais semtinde bulunduğundan ve Place des Vosges’a da 5 dakika yürüme mesafesinde olduğundan, ziyaretinizi bu bolgelerde bir gezintiyle bileştirmenizi öneririm. 

Hôtel Sale, 5 rue de Thorigny, 75003 PARIS, +33 1 42 71 15 21, http://www.museepicassoparis.fr/


www.worldtoptop.com sayfasından alıntıdır. 

www.panoramio.com sayfasından alıntıdır.


Musée Marmottan Monet : Eğer empresyonist  ressamları beğeniyorsanız, Eyfel Kulesi’nin karşı kıyısında 16. Arrondissement’de Musée Marmottan Monet adlı müzeye gitmeyi düşünebilirsiniz. 300’ü aşkın empresyonist ve  post-empresyonist   tabloların sergilendiği; aralarında 65 adet tabloyla dünyada en büyük Monet koleksiyonun da yer aldığı bu müzede, Monet’nin empresyonist  harekatına isim veren 1872 tarihli “Empresyonist  Gündoğuşu” (Impression, Sunrise”) adlı tablosunu da görmek mümkün. Müzede ayrıca Manet, Pisarro, Sisley, Renoir ve Degas’nın da eserleri sergileniyor. Bu müzeye ben henüz gidemedim, ancak bir sonraki Paris seyahatimde gideceğim yerler listemin başında yer alıyor Musée Marmottan Monet.

2 Rue Louis Boilly, 75016 PARIS, +33 1 44 96 50 33, http://www.marmottan.fr/uk/


Centre Georges Pompidou : Les Marais semtinin bir ucunda bulunan Centre Georges Pompidou, Fransa’nın meşhur modern sanat müzesi olarak 1977’de modern bir mimari tarzında mimar Renzo Piano ve Richard Rogers’ın tasarımında inşa edilmiş.   60,000 adet 20. ve 21. yüzyıllardan kalma esere sahip bu müze, Avrupa’nın en büyük modern sanat müzesi.  Binanın renkli mimarisi ve neredeyse saç örgüsü gibi dizilmiş yürüyen merdivenleri de ev sahipliği yaptığı eserler kadar ilginç. Centre Georges Pompidou aynı zamanda devlet kütüphanesine de ev sahipliği yapıyor. Terasında asağıda daha detaylı bilgi verdiğimiz Georges adında bir lokanta/bar bulunan bu müzede çok güzel geçici sergiler de düzenleniyor. Sıcak günlerde, Centre Georges Pompidou’nun önündeki beton meydanda kaykaycılar kayıyor, minik pazarlar kuruluyor, sokak çalgıcıları da müziklerini sergiliyor.

Place Georges-Pompidou, 75004 PARIS, +33 1 44 78 12 33, http://www.centrepompidou.fr/en

www.pictify.com sayfasından alıntıdır.

www.worldofdesigners.com sayfasından alıntıdır.


Musée Louvre : 1793’te kurulmuş olan Louvre Müzesi hem bina olarak hem sanat koleksiyonu olarak çok güzel veçok büyük. Sergilenen eserlerin özelliği ve güzelliği inanılır gibi değil. 
Louvre Müzesi’nde “Mona Lisa” tablosu, Mikelanj’ın heykelleri, Delacroix, Goya, Carravaggio, Raphael ve Vermeer gibi ressamların eserlerinin yanında milattan önce arkeolojik kazılardan bulunmuş eserler gibi asırları kapsayan bir sanat koleksiyonu bulunduğu için, dünyanın en çok ziyaret edilen müzesi olmuş. Dolayısıyla, Paris’te birtek  bu müzede bile günler geçirilebilir!

Halbuki Paris’te gezilecek o kadar çok yer var ki, gezinizi bir müzeyle nasıl sınırlayabilirsiniz ki? ? Öncelikle, Louvre Müzesine hiç gitmediyseniz mutlaka gidin. Müzeyi, tur gurubu ve rehber eşliğinde gezmeyi tercih edin. Ayrıca, önceden biraz internetten araştırarak, özellikle görmek istediğiniz mesela 5 ila 10 eseri tespit etmenizi, sadece bu eserlerle ilgilenmenizi ve bunları müzede ararken göreceğiniz diğer eserleri de dikkate almanızı tavsiye edebilirim. Biz genelde bu büyüklükteki müzeleri bu şekilde gezmeyi tercih ediyoruz. Yenilgiyi baştan kabul edin; nasıl olsa müzedeki bütün eserleri içinize sindirerek görmeniz mümkün değil ve 3-4 saatten sonra da sanatı ne kadar sevseniz bile insan hafiften dikkat verememeye başlıyor. Benim önerdiğim sistem, en azından müze’nin havasını alıp, ortamın devasalığı içinde insanın boğulmasını önlüyor.

Louvre’un  bahçesinde de turlamanızı, meşhur modern cam piramitin önünde resim çekmenizi ve bu bahçeye bakan aşağıda daha detaylı anlattığım Café Marley’de de öğle yemeği yemenizi de tavsiye ederim!    

Musée Louvre, 75001 PARIS, +33 1 40 20 50 50, http://www.louvre.fr/en


www.view71.com sayfasından alıntıdır.


www.wikipedia.org sayfasından alıntıdır.





Hiç yorum yok:

Yorum Gönder