www.eurorivercruises.com sayfasından alıntıdır. |
10 senelik bir aradan sonra, 2013’te Paris’e 3 kere giderek bu güzel
şehirde toplam 2 hafta geçirdim!
Ve Paris’i çok sevdim… Geçen seneki Paris seyahatlerimin birine kış aylarında
kız arkadaşlarımla başbaşa gittim; diğerine iki aile, 5 yaşında ve 3 yaşında
çocuklarımızı da yanımıza alarak ilkbaharda gittik; en son seyahatimde ise eşim
beni yazın ortasında doğumgünüm için götürdü. Her gittiğimde Paris’in farklı
mevsimlerini gördüm, ayrı sokaklarını, mekanlarını, restoranlarını gezdim,
bazen de çok beğendiğim bazı
yerlerine geri gittim!
Paris’in insanları, kesinlikle eskiye nazaran daha kibar, sokakları ise
geçen sene bana daha şaşalı geldi. (Belki de Paris’i özlemişim…) Paris’in
görülmeye değer meşhur şehir yapılarını, tarihi eserlerini ve müzelerini
evvelce yaptığım seyahatlerimde defalarca gördüğüm için,
geçen seneki gezilerimi Paris’in sokaklarına, küçük müzelerine, köprülerine ve
mahallelerine adadım. Hazır parlak ilkbahar günleri önümüzdeyken, notlarımı
sizlerle de paylaşmak istedim. Eğer gidecek olursanız, aşağıdaki listedeki her
yere (aksini not etmedikçe) gittim, hepsini beğendim ve görülmesini tavsiye
ederim. İlkbahar aylarında Paris’e gitmenizi öneririm: Paris ilkbaharda bir
başka güzel!
Üç bölümden oluşan yazımın ilk bölümünü bugün, ikinci bölümünü Carşamba ve
üçüncü bölümünü de Cuma günü yayınlayacağız.
Paris 1. Bölüm:
Ulaşım:
Londra’dan Paris’e iki kere Eurostar adlı hızlı trenle 2,5 saatte gittim.
Tren yolculuğu çok rahat ve hoş, mutlaka Londra’dan gidecek olanlara tavsiye
ederim!
İstanbul’dan THY, Air France ve Pegasus Havayolları Paris’e direk uçuyor.
İlkbahar promosyonlarını da takip etmenizi tavsiye ederim, bazen çok uygun
fiyata uçak biletleri alınabiliyor. İstanbul’dan Paris’e uçuş yaklaşık 3 saat
sürüyor.
Oteller:
W Paris Opera: Opera binasının hemen
hemen karşısında, Boulevard Hausmann’daki büyük Galleries Lafayette’e de 2
dakika yürüme mesafesinde olan bu otelin merkezi konumu , sanat ile süslenmiş
modern şıklığı ve çok yardımcı concierge bölümü elemanları nedeniyle tavsiye
ederiz. Otel 1870’lerde inşa edilmiş (sonradan da tamamen yenilenmiş!) bir
binada yer alıyor. Odalar kullanışlı ve hoş bir tarzda (modern ve
modernleştirilmiş klasik tarz karıştırılarak) dekore edilmiş, çok büyük olmasalar
da çok küçük de değiller. Otelin restoranı Arola’yı denedik, kotü değildi ama biz fazla deneysel yemek
yapmaya çalışmışlar da başaramamışlar gibi geldi bize. Otelin akşamları
hareketli olan bar kısmında bir içki içmenizi tavsiye ederiz.
www.hospitalitynet.org sayfasından alıntıdır. |
Hotel Royal Saint-Honoré : Place Vendôme’a 2 dakika, Jardin des Tuilleries’e 4 dakika, Louvre Müzesine 8 dakika
yürüme mesafesinde, bu meşhur sokaktaki butiklerin tam ortasında olan bu 4 yıldızlı oteli konumu ve Paris’de bu lokasyon için nispeten
uygun ücretleri nedeniyle tavsiye ediyoruz. Otel şirin Fransız tarzı döşenmiş
mermer banyolu odaları, ve
güleryüzlü personeli ile bizi 3 gece güzel ağırladı. Girişte restoranından odalara da yemek yollayabiliyor ki biz
iki gece çocuklar ve bakıcı için buradan odalara yemek yollattık. Ancak yemeklerin idare eder olduğunu
söyleyelim; otelde mecbur kalmadıkça yemek yememenizi, Paris’in
brasserie’lerini tercih etmenizi tavsiye ederiz. Dikkat: Hotel Royal
Saint-Honore’yi aynı sokakta daha ileride bulunan kardeş oteli olan 3 yıldızlı
Hotel Saint-Honore ile karıştırmayın!
www.hrs.com sayfasından alıntıdır. |
Villa Mazarin : Les Marais mahallesinde
iyi bir konumda bulunan bu butik otel de yine Fransız mobilyalari ile döşenmiş küçük ama çok şirin bir
mekan. Picasso Müzesi, Place des Vosges ve Centre Pompidou’nun yanısıra şirin
dar sokaklar, bijuteri dükkanları
ve şık butikler otelden çıkar çıkmaz ayaklar altında. Yine Paris için
fiyatları uygun, temiz ve güleryüzlü çalışanları ile Villa Mazarin
tavsiyelerimiz arasında.
www.agoda.com sayfasından alıntıdır. |
www.hrs.com sayfasından alıntıdır. |
Le Burgundy Paris : Bu otelde biz kalmadık, ama çok
beğendik! Fiyatları daha yüksek ama aydınlık, heykellerle süslenmiş lobisi ve
şık kafesi hoşumuza gitti. Markaların butikleri hatta Hérmes’in merkez (“flagship”)
butiği otele adım mesafesinde; Champs Elysées 300 m, Opera binası ve Jardin des Tuileries ise kısa bir yürüme
mesafesinde.
www.holidaysoo.com sayfasından alıntıdır. |
www.tripadvisor.co.uk sayfasından alıntıdır. |
Gezilecek Turistik Yerler:
Eyfel Kulesi :
1889’da Paris’in ev sahipliği yaptığı Dünya Fuarı için, Fransa Devrimi’nin 100.
yılını kutlamak amacıyla Gustave Eiffel tarafından inşa edilmiş bu kule zaman
içinde Paris’in sembolü haline dönüşmüş. Paris’te gezerken ara ara Kuleyi
görmek çok hoş oluyor; hatta akşam vakti ışıklarla suslenmiş hali de ayrı bir
hoş!
Kulenin tepesine
asansörle çıkmak ve Paris’in büyüklüğünü tepeden görmek mümkün. Ancak, böyle
bir niyetiniz varsa saatler sürecek uzun sıralarda beklemektense önceden
internetten bilet almanızı tavsiye ederiz. . http://www.tour-eiffel.fr/en/preparing-your-visit/buying-your-tickets.html Ayrıca, Jules Verne adlı Michelin yıldızlı şık lokantaya
rezervasyonunuz varsa, bu uzun sıralarda beklemeden, lokantanın açtığı çok kısa
bir sıraya girip Kule’nin ikinci katına (yani yerden 125 metre yukarıya) ayrı
bir asansörle çıkmak mümkün. (Bir sonraki Paris seyahatim için bu lokantada
yemek yemek listemin başında!) Kule’nin tepesine bir kere çıkıp Paris’i bütün
ihtişamıyla kuşgözü görmenizi tavsiye ederiz. Kule’nin önünde yan kesicilere
mutlaka dikkat edin.
Benim gibi izlenimci
(impressionist) ressamları beğenenlerin, Eyfel Kulesi’nin karşı kıyısında 16.
Arrondissement’de aşağıda detaylı anlattığım Musée Marmottan Monet adlı müzeye Eyfel Kulesi ziyaretini
takiben gitmelerini tavsiye ederim.
www.europeantrips.org sayfasından alıntıdır. |
Seine Nehri : Paris’in meşhur yeşil renkli Seine Nehri’ni
Paris’te gezinirken görmemek mümkün değil! Hazır Paris’e gitmişken biraz da
nehrin keyfini cıkartmayı unutmayın. Nehir kenarında uzun yürüyüş yapmanızı ve
herbiri farklı süslenmiş güzel köprülerden bir ikisi hakkında biraz bilgi
edinip o köprülerin üzerinden karşı kıyıya geçmenizi tavsiye ederim. Özellikle Louvre Müzesi’nin önünde
rahatlıkla bulabileceğiniz Pont des Arts (veya Passerelle des Arts) olarak bilinen köprü bizim ilgimizi çekti. Bu
köprüden geçen aşıklar, köprünün trabzanlarına üzerinde adları yazılı kilitler takıp, romantik bir şekilde
anahtarlarını nehire atıyorlar. Sayelerinde, köprü de ilginç bir görünüme sahip
oluyor!
Seine Nehri’ni
özellikle daha sıcak havalarda tekne turlarına katılıp oturarak da gezmek
mümkün. Ancak biz Londra’da Thames Nehri’ndeki tekne turları kadar keyif
almadık bu geziden. İnternette hala birçok gezi rehberi Seine Nehir turlarını
tavsiye ediyor; eğer ilginizi çekerse, araştırarak siz de bu turlara
katılabilirsiniz.
www.wikipedia.org sayfasından alıntıdır. |
Müzeler:
l’Orangerie Müzesi : Louvre Müzesi’nin karşısında yer alan Jardin des Tuileries adlı bahçenin bir ucunda l’Orangerie adlı
müzeyi bulabilirsiniz. Sanat taciri Walter Guillaume ve eşinin, 20. yy başlarında yapılmış olan resim ağırlıklı sanat
koleksiyonunu sergiledikleri bu müzenin önemi , iki oval odada sergiledikleri
Claude Monet’in “Nilüferler” (“Water Lillies”) adlı eserlerinden
kaynaklanıyor. “Les Nymphéas” olarak da bilinen bu eserler tabi ki nefes kesici fakat
, Müze’nin diğer nispeten küçük koleksiyonu da hızlıca gezilip görülmeye değer.
Ben 15 sene sonra ikinci sefer gittiğimde, hem Müzeyi hem de özellikle
Monet’nin oval odalarını tekrar aynı hayranlık duyguları içinde gezdim.
www.openplac.es sayfasından alıntıdır. |
www.mrmrshguide.blogspot.com sayfasından alıntıdır. |
Musée Rodin : Heykel sanatını sevenlere de sevmeyenlere de, Musée
Rodin, yani Rodin Müzesi’ni, mutlaka tavsiye ederim. Heykel sanatını sevenler
Rodin’in yapıtları arasında kendilerini kaybedeceklerdir; bu sanat dalına fazla
ilgi duymayanlar ise bu müzeyi görünce fikirlerini değiştirebilirler. 1732’de
tamamlanmış, bugün Hôtel
Biron isimiyle tanınan bu muhteşem eski malikaneyi, Auguste Rodin yıllarca
atölyesi olarak kullanmış. Şimdi ise bu bina 300’ü aşkın Rodin heykeline ev
sahipliği yapıyor, Rodin’in meşhur heykellerinin büyük bir kısmı burada. Müze’nin
30 dönüm büyüklüğündeki bahçesinde güller ve küp şeklinde budanmış bodur
ağaçlar dahil geniş bitki yelpazesi, fıdkiyeli süs havuz ve Rodin heykelleri de
en az müze binası kadar görülmeye değer!
Müze öncesinde veya
sonrasında aşağıda anlatılan ve
civardaki St. Germain des Pres
semtini de gezebilirsiniz; veya müze ziyaretinizi yine aşağıda detayları
verilen yakındaki Eyfel Kulesi gezisi ile birleştirebilirsiniz.
www.onelwebsite.com sayfasından alıntıdır. |
www.short-rent-paris-flat.com sayfasından alıntıdır. |
Musée D’Orsay :
1900 yılında inşa edilmiş, 1986’da müze olarak açılmış eski bir tren istasyonu
olan D’Orsay Müzesi’nin binası, neredeyse içindeki eserler kadar ilginç. Eskiden
yolculara hizmet eden devasa saat ise Müze’de sergilenen empresyonist ve post-empresyonist sanat akımlarının örnekleri olan
eserler kadar ilginç. D’Orsay Müzesi’ndeki inanılmaz güzellikteki eserler
nedeniyle, bu Müze benim dünyada en sevdiğim müzelerden biri.
Müzede sergilenen
Vincent Van Gogh’un 1888 tarihli “Rhone Nehrinde Yıldızlı Gece” (“Starry Night
Over the Rhone” veya “La nuit étoileené”) adlı eseri ise müzede en çok
beğendiğim eser oldu; bulunduğu odaya girer girmez tablodaki yıldızların
parlaması gözleri hemen üstüne çekiyor, sanki gerçek yıldızlar tablonun içine
yerleştirilmiş izlenimi veriyor! Ayrıca,
“Kaplumbağa Terbiyecisi” adlı eseri ile tanınan Türk ressam, arkeolog ve müzeci
Osman Hamdi Bey’in bir tablosunu da D’Orsay Müzesinin Oryantalizm bölümünde
görebilirsiniz!
D’Orsay Müzesi’ni hem
İngilizce hem Fransızca olarak düzenlenen müze turlarına katılarak gezmenizi şiddetle tavsiye ederim. Tur
rehberleri sergilenen tablolar ile ilgili son derece bilgililer ve çok güzel
bir şekilde tabloların tarihçelerini ve önemlerini anlatıyorlar. Ancak
saatlerce sürebilen müzeye giriş sıralarında beklemek istemiyorsanız, hem müze
biletlerinizi hem de saatleri evvelce belli olan müze turu biletlerinizi
gitmeden önce almanızı tavsiye ederim. http://www.musee-orsay.fr/en/visit/admission/ticket-purchase.html Bu arada 13 yaşından küçük çocukların yetişkinler
için düzenlenen turlara katılmalarına izin verilmediğini de gerekiyorsa dikkate
alın.
D’Orsay Müzesi’nden
ayrılmadan Müze’nin birinci katında, eski Hôtel D’Orsay’in 1900’de açılmış lokantasında mutlaka birşeyler
yemenizi tavsiye ederim. Göz kamaştıran kristal avizeler, salona serpilmiş
heykeller eşliğinde tablo gibi boyanmış tavanlar altinda klasik Fransız
mutfağından hazırlanan değişken menüsünden yemek yemek bize çok hoş gelmişti!
www.wikipedia.org sayfasından alıntıdır. |
Picasso Müzesi’nde Picasso’nun eserleri dışında, ressamın sahip olduğu 150 parçalık diğer
sanatçılara ait eserlerden oluşan muazzam koleksiyonunu da görmek mümkün. Müze,
gezilmesini tavsiye ettiğim Les Marais semtinde bulunduğundan ve Place des
Vosges’a da 5 dakika yürüme mesafesinde olduğundan, ziyaretinizi bu bolgelerde
bir gezintiyle bileştirmenizi öneririm.
www.worldtoptop.com sayfasından alıntıdır. |
www.panoramio.com sayfasından alıntıdır. |
Musée Marmottan Monet : Eğer empresyonist ressamları beğeniyorsanız, Eyfel Kulesi’nin karşı kıyısında
16. Arrondissement’de Musée
Marmottan Monet adlı müzeye gitmeyi düşünebilirsiniz. 300’ü aşkın empresyonist
ve post-empresyonist tabloların sergilendiği;
aralarında 65 adet tabloyla dünyada en büyük Monet koleksiyonun da yer aldığı
bu müzede, Monet’nin empresyonist
harekatına isim veren 1872 tarihli “Empresyonist Gündoğuşu” (“Impression, Sunrise”)
adlı tablosunu da görmek mümkün.
Müzede ayrıca Manet, Pisarro, Sisley, Renoir ve Degas’nın da eserleri
sergileniyor. Bu müzeye ben henüz gidemedim, ancak bir sonraki Paris
seyahatimde gideceğim yerler listemin başında yer alıyor Musée Marmottan Monet.
Centre
Georges Pompidou : Les Marais semtinin bir ucunda bulunan Centre
Georges Pompidou, Fransa’nın meşhur modern sanat müzesi olarak 1977’de modern
bir mimari tarzında mimar Renzo Piano ve Richard Rogers’ın tasarımında inşa
edilmiş. 60,000 adet 20. ve
21. yüzyıllardan kalma esere sahip bu müze, Avrupa’nın en büyük modern sanat
müzesi. Binanın renkli mimarisi ve
neredeyse saç örgüsü gibi dizilmiş yürüyen merdivenleri de ev sahipliği yaptığı
eserler kadar ilginç. Centre Georges Pompidou aynı zamanda devlet kütüphanesine
de ev sahipliği yapıyor. Terasında asağıda daha detaylı bilgi verdiğimiz
Georges adında bir lokanta/bar bulunan bu müzede çok güzel geçici sergiler de
düzenleniyor. Sıcak günlerde, Centre Georges Pompidou’nun önündeki beton
meydanda kaykaycılar kayıyor, minik pazarlar kuruluyor, sokak çalgıcıları da
müziklerini sergiliyor.
www.pictify.com sayfasından alıntıdır. |
www.worldofdesigners.com sayfasından alıntıdır. |
Musée Louvre : 1793’te
kurulmuş olan Louvre Müzesi hem bina
olarak hem sanat koleksiyonu olarak çok güzel veçok büyük. Sergilenen eserlerin
özelliği ve güzelliği inanılır gibi değil.
Louvre Müzesi’nde
“Mona Lisa” tablosu, Mikelanj’ın heykelleri, Delacroix, Goya, Carravaggio,
Raphael ve Vermeer gibi ressamların eserlerinin yanında milattan önce arkeolojik kazılardan bulunmuş eserler gibi asırları
kapsayan bir sanat koleksiyonu bulunduğu için, dünyanın en çok ziyaret edilen
müzesi olmuş. Dolayısıyla, Paris’te birtek bu müzede bile günler geçirilebilir!
Halbuki Paris’te
gezilecek o kadar çok yer var ki, gezinizi bir müzeyle nasıl sınırlayabilirsiniz
ki? ? Öncelikle, Louvre Müzesine hiç gitmediyseniz mutlaka gidin. Müzeyi, tur
gurubu ve rehber eşliğinde gezmeyi tercih edin. Ayrıca, önceden biraz
internetten araştırarak, özellikle görmek istediğiniz mesela 5 ila 10 eseri
tespit etmenizi, sadece bu eserlerle ilgilenmenizi ve bunları müzede ararken
göreceğiniz diğer eserleri de dikkate almanızı tavsiye edebilirim. Biz genelde
bu büyüklükteki müzeleri bu şekilde gezmeyi tercih ediyoruz. Yenilgiyi baştan
kabul edin; nasıl olsa müzedeki bütün eserleri içinize sindirerek görmeniz
mümkün değil ve 3-4 saatten sonra da sanatı ne kadar sevseniz bile insan
hafiften dikkat verememeye başlıyor. Benim önerdiğim sistem, en azından müze’nin
havasını alıp, ortamın devasalığı içinde insanın boğulmasını önlüyor.
Louvre’un bahçesinde de turlamanızı, meşhur
modern cam piramitin önünde resim çekmenizi ve bu bahçeye bakan aşağıda daha
detaylı anlattığım Café Marley’de de öğle yemeği yemenizi de tavsiye
ederim!
www.view71.com sayfasından alıntıdır. |
www.wikipedia.org sayfasından alıntıdır. |
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder